Doğu Akdeniz’in girdaplı sularında yeni bir fay hattı daha kırıldı.
Lübnan ile Güney Kıbrıs-Rum Yönetimi arasında imzalanan Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) anlaşması, sadece deniz yetki alanlarını değil, Ada’daki güven zeminini ve iki toplum arasındaki iletişimin kimyasını da yeniden tartışmaya açtı.
Cumhurbaşkanı Erhürman’ın itirazı ve “yeni dönem” ilanı, Kıbrıslı Türklerin eşit hak iddiasını net biçimde ortaya koydu.
Erhürman’ın dört başlıkta formüle ettiği yeni yaklaşım, Kıbrıslı Türklerin çözüm iradesini hem dünyaya hem de Rum tarafına karşı çok net bir çerçevede konumlandırıyor.
Bu yeni dönemde öyle görülüyor ki bir yandan görüşme masasında günlük yaşamı kolaylaştıracak, çözüm yolunu açacak somut öneriler sunulurken; diğer yandan da Kıbrıslı Türklerin dünyayla buluşma çabaları tüm imkânlar kullanılarak sürdürülecek.
Rum liderin yanıtı Cumhurbaşkanı Erhürman’ın mesajının alındığını, ama kabul edilmediğini gösterdi.
Erhürman’ın açıklamalarına Hristodulidis’in verdiği “planlarımızı etkilemiyor” açıklaması Rum lideri maskesini de düşürdü sayılır aslında.
Bakalım, bu açıklamaların hemen ardından Cumhuriyetçi Türk Partisi içinde yine “barış dili kullan” diye Cumhurbaşkanı’na akıl verenler çıkar mı?
Belki çıkar. Ama asıl ihtiyaç bu değil.
Asıl ihtiyaç, bugün oluşan stratejik kırılma momentinde, Tufan Erhürman etrafında birleşebilme kudretidir. Çünkü bu dört başlık, bir kişiye değil, bir halka aittir. Yok sayılmanın siyaseti olmaz.
Önümüzdeki günler, Cumhurbaşkanı’nın arkasında toplanma günüdür.
Şüphesiz bu halkın yüzde 63 oyla seçtiği bir lider, hangi dili hangi tondan konuşacağını iyi bilir.
Bu konuda kendisine oy veren seçmenle de bir toplumsal sözleşmesi vardır.
Eğer Cumhurbaşkanı Erhürman’ın kullandığı dili beğenmeyenler varsa onlara tavsiyemiz kendi dillerinde konuşacakları bir adayla beş yıl sonraki cumhurbaşkanlığı seçimlerine hazırlanmalarıdır.
Çünkü Sayın Erhürman Kıbrıs Türk halkının büyük çoğunluğunun kullandığı ortak dili konuşmaya devam edecektir.
Bizden söylemesi…