UBP’nin gafı hoş görülemez!

İki haftalık İngiltere seyahatinden sonra yeniden Kıbrıs’tayız.

İki haftalık İngiltere seyahatinden sonra yeniden Kıbrıs’tayız. Bu sabah şafakla birlikte Ercan Havaalanı’na inişimizle birlikte Kıbrıs’ın o bildik gündeminin içine dahil oluverdik. Daha önce de birçok kez belirttiğim gibi, biz Kıbrıslılar Kıbrıs’ı dünyanın merkezi kabul ettiğimiz için Kıbrıs’ın meselelerini dünyanın en büyük meseleleri zannederiz.

Ben de kendimi bu genellemenin dışında tutmuyorum. Uzaklarda olduğumuz günler içinde de olabildiğince Kıbrıs’la ilgilenmeye devam ettim. Olanak buldukça da köşemi yazmaya çalıştım.

19 Nisan 2009 seçimleriyle KKTC’de hükümet değişikliği oldu. Kıbrıs Türk toplumunun iradesidir, demokrasinin gereğidir dedik. UBP’nin yüzde 44 oy desteği ve 26 milletvekiliyle tek başına hükümet etmeye hakkı vardır dedik. UBP hükümetinin devraldığı ekonomik yapının iyi olmadığını belirtip zamana ihtiyacı olduğunu bu nedenle hoşgörülü davranılması gerektiğini söyledik. Bizim söylemiş olmamız pek önemli değil elbette, önemli olan genel olarak o anlayış ve hoşgörü çeşitli toplum kesimleri tarafından gösterildi.
Hükümet daha ikinci ayında ve hala hoşgörüye ihtiyacı var. Bir takım ekonomik önlemler almaya çalışıyor. Zaman tanıyıp bu önlemlerin yeterliliğini ve yerinde olup olmadığını görmek gerekiyor.
Bu arada hükümete gösterilen hoşgörünün de bir sınırı olduğunu hatırlatmak da şarttır diye düşünüyorum. Son bir haftalık dönemde devletin tepesinde yaşanan gelişmeler hükümete tanınan hoşgörü sınırlarını yıkıp geçen nitelikteydi. Dışişleri Bakanı’nın, Türkiye’ye yaptığı ziyarette Cumhurbaşkanı’nın ekibinde yer almaması hoş karşılanacak bir hükümet icraatı değildir. Dışişleri bakanı Hüseyin Özgürgün’ün Cumhurbaşkanı Talat’la Ankara ziyaretine katılmama kararı ister Bakan Özgürgün tarafından, isterse Başbakan Eroğlu tarafından alınmış bir karar olsun yanlış bir karardı. Kamuoyuna açıklanış biçimi bakımından karar tam bir siyasi gaf niteliğindedir. Beğenen beğenir beğenmeyen eleştirir ama sonuçta KKTC bir devlettir. Üstelik UBP bu devletin varlığını sonsuza kadar sürdürme iddiasında olan bir partidir. Böyle büyük iddiası olan bir partinin devlet teamüllerini yok sayması kabul edilemez. Sayın Özgürgün’ün Cumhurbaşkanının ekibinde neden yer alamayacağıyla ilgili olarak yaptığı açıklama da devlet gelenekleriyle bağdaşmıyor ve kabul edilemez. Dışişleri Bakanının bir süre önce Türkiye’de benzer temaslarda bulunmuş olması Cumhurbaşkanı ile birlikte o ziyarette yer alamayacağı anlamına asla gelmez.
Siyasi gaf bu kadarla da sınırlı değil. Ziyarete katılmayan Dışişleri Bakanı Özgürgün, Cumhurbaşkanı Talat’ın Türkiye Cumhurbaşkanı ve Başbakanıyla görüşmesinden sonra yapılan ortak açıklamaları değerlendiren bir açıklama yapması da siyasi bir gaftır. Hüseyin Özgürgün, KKTC ve TC Cumhurbaşkanlarının görüşme sonrasında yaptıkları ortak açıklamayı “genel olarak tatmin edici” olarak değerlendirmekle en büyük siyasi çamı devirmiş bir dışişleri bakanı olarak siyasal tarihimize adını yazdırmıştır.
Görevi olduğu halde katılmadığı iki cumhurbaşkanının görüşmesi sonrasında yaptığı ortak açıklamayı bir dışişleri bakanı hangi yetkiyle “değerlendiriyor.” “Genel olarak tatmin edici bulmama” yetkisi var mı? O yetkiye hangi anayasadan alıyor?
Bu soruları sorarken üzüntü duyduğumu samimi olarak belirtmek isterim. Sayın Özgürgün ve muhtemelen bu yanlış icraatın arkasındaki karar sahibi olarak Sayın Eroğlu ciddi bir yanlış gidişi içine girmiş bulunuyor. 19 Nisan seçimlerindeki yüzde 44 oranındaki halk desteğini sanıyorum ki fazla abartıyorlar. Sayın Gül ve Sayın Erdoğan’ın Türkiye Cumhuriyeti seçmenlerinin büyük desteğiyle seçilmiş liderler olduklarını unutma lükleri olmadığı gibi Sayın Talat’ın da Kıbrıs Türk seçmenlerin birinci turda seçtiği bir lider olduğunu unutmamaları gerekir diye düşünüyorum. Bir yandan KKTC’yi sonsuza kadar yaşatma iddiasını sürdürüp diğer yandan devletin tepesinde yapay sürtüşme yaratmak tutarlı bir politika olamaz.
Toplumun Kıbrıs sorununu konuşmaktan bıktığı gerçektir, fakat bu durum toplumun Kıbrıs sorununu önemsemediği anlamına gelmiyor. Kıbrıs sorunundaki gelişimin toplumsal geleceğimizi belirleyeceğini göz ardı etmiyoruz. Bunun böyle bilinip ona göre vaziyet alınmasında fayda vardır.
Bu haber 562 defa okunmuştur

:

:

:

: