Kıbrıs’ta belirsizlik dorukta, 5+1 zorda

Birleşmiş Milletler Özel Temsilcisi María Angela Holguín, Kıbrıs’ta yeni bir 5+1 toplantısının koşullarını araştırırken kendisini iki farklı müzakere mantığının arasında bulmuş durumda. Türk tarafında Tufan Erhürman’ın dikkatle inşa edilmiş, aşamalı ve yönteme dayalı yaklaşımı var.

Birleşmiş Milletler Özel Temsilcisi María Angela Holguín, Kıbrıs’ta yeni bir 5+1 toplantısının koşullarını araştırırken kendisini iki farklı müzakere mantığının arasında bulmuş durumda. Türk tarafında Tufan Erhürman’ın dikkatle inşa edilmiş, aşamalı ve yönteme dayalı yaklaşımı var. Rum tarafında ise Nikos Christodoulides’in Crans Montana’da bırakılan yerden devam etme çağrısını yineleyen ancak içerik olarak belirsiz kalan bir söylem bulunuyor. Bu iki yaklaşım arasındaki fark yalnızca üslup farkı değildir. Çözüme giden yolu tanımlayan derin bir yöntem ayrılığıdır.
Holguín’in 11 Aralık’ta iki liderle yapacağı üçlü görüşme öncesi sahnenin görünümü, başarılı bir 5+1 toplantısı için halen ciddi belirsizlikler bulunduğunu ortaya koyuyor.
ERHÜRMAN’IN MANTIĞI: PERFORMANSTAN ÖNCE HAZIRLIK
ANKA ajansına verdiği mülakatta Cumhurbaşkanı Tufan Erhürman hassasiyetlerini net bir şekilde izah etti. KKTC Cumhurbaşkanı, yeni bir sürecin ancak doğru yöntemle başlaması gerektiğini savunuyor. Masa kurulmadan önce içeriksel açıdan hazırlık yapılması gerektiğini belirtiyor. Ona göre 5+1 formatı yanlış kullanıldığında faydadan çok zarar getirebilir. Daha önce gerçekleştirilen genişletilmiş ve gayrıresmi Cenevre ve New York toplantılarının başarısız olmasının nedeni de buydu. Garantör ülkeler ve BM Genel Sekreteri, böylesine ağır bir platformun gerektirdiği siyasi içeriğe sahip bir gündem olmadan bir araya getirildi. Sonuç hüsran oldu.
Erhürman bu nedenle sıralı ve yöntemli bir yaklaşım öneriyor. Siyasi eşitlik kavramının BM’nin tanımladığı şekilde netleştirilmesi, yani etkin katılım ve dönüşümlü başkanlık prensiplerinin baştan teyit edilmesi gerektiğini söylüyor. Bu konular açıklığa kavuşturulmadan masaya oturmak, geçmişte olduğu gibi son anda yaşanabilecek bir çıkmazı yeniden doğurabilir.
Erhürman’ın önerisi yalnızca daha önce açıkladığı dört prensiplere odaklanmıyor. Aynı zamanda somut güven artırıcı adımlar da içeriyor. Hellim tescil dosyasının imzalanması, Metehan geçiş noktasının kapasitesinin artırılması gibi küçük ama sembolik değeri yüksek öneriler, karşı tarafın iyi niyetini ve pratik adım atma kapasitesini ölçmeyi amaçlıyor. Ona göre temel hizmetlerde bile ilerleme sağlanamıyorsa anayasal mimariye ilişkin ciddi konularda ilerleme beklemek gerçekçi değildir.
CHRİSTODOULİDES’İN “KALINAN YERDEN DEVAM” SÖYLEMİ
Rum lider Nikos Christodoulides ise daha basit ve tekrarlanan bir mesaj veriyor. Rum tarafının Crans Montana’da bırakılan yerden devam etmeye hazır olduğunu söylüyor. Bu söylem ilk bakışta kararlılık görüntüsü yaratıyor. Ancak asıl soruyu cevapsız bırakıyor. 2017’de masayı neden terk ettiler. Ve daha da önemlisi, aynı hataların tekrar etmemesi için nasıl bir yöntem değişikliği yapılması gerekiyor.
Crans Montana süreci, Rum tarafının dönüşümlü başkanlığı kesin şekilde reddetmesiyle sonuçlandı. Christodoulides, siyasi eşitlik kavramını desteklediğini söylese de bunun BM’nin tarif ettiği içeriği karşılayıp karşılamadığı konusunda açık bir tutum ortaya koymuyor. Bu muğlaklık tesadüfi değildir. Kıbrıs’ın güneyindeki siyasi ortamda açıklık maliyetli bir davranıştır ve her ödün seçimlerde bedel doğurabilir.
Christodoulides’in yeniden seçilme arzusu bu durumu daha da belirgin hale getiriyor. Son kabine revizyonunda sertlik yanlısı çevrelere ve aşırı sağ ELAM seçmenine göz kırpan adımlar attı. Bu adımlar Rum iç siyasetinde sağda sıkılaşma etkisi yaratırken Kıbrıs Türk tarafında ciddi rahatsızlık yarattı. Türk tarafında bu gelişmeler, Christodoulides’in çözüm niyetinden çok seçim hesapları ile hareket ettiği yönündeki kanaati güçlendirdi.
Erhürman açısından bu belirsizlik kabul edilemez bir risk oluşturuyor. Ona göre yöntem açık olmalıdır. Aksi halde masaya oturmak, liderliklerin iç politik baskılarına bağlı kırılgan bir süreci yeniden üretir ve uzun yıllar boyunca tekrarlanan başarısızlık döngüsü sürer.
GÜVEN ARTIRICI ÖNLEMLERDE ASİMETRİ
Güven artırıcı önlemler konusunda da belirgin bir asimetri ortaya çıkmış durumda. Türk tarafı somut, uygulanabilir adımlar içeren bir liste masaya koyarken Rum tarafı daha genel ve soyut ifadelerle yetiniyor. Güney’de en küçük adımın bile siyasi maliyet üretebilmesi, liderliği pratik ilerleme konusunda doğal olarak temkinli kılıyor. Bu tablo Holguín için kritik bir gösterge niteliği taşıyor. Çünkü bir sürecin gerçek potansiyeli, tarafların en basit uygulamaları hayata geçirme isteği ve kapasitesi üzerinden ölçülebilir.
Hristodulidis, Perşembe günkü toplantıda Erhürman’ın dört ilkesine ve onun sunduğu on maddelik “uygun ortam yaratma” paketine kapsamlı bir yanıt vereceğini söylüyor. Ayrıca görüşmelerin “kaldığı yerden devamını mümkün kılacak” yeni öneriler hazırladığını da iddia ediyor.
BÖLGESEL ORTAMIN DEĞİŞİMİ SÜRECİ DAHA DA KARMAŞIK HALE GETİRİYOR
Rum liderin bu cevapları yaklaşan sürecin seyrini belirleyen önemli unsurlardan biri olabilir. Ancak unutulmaması gereken bir gerçek var, koşullar artık 2017’deki gibi değil. 2017’den bu yana bölgesel dengeler ciddi şekilde değişti. Güney Kıbrıs’ın İsrail, ABD ve Fransa ile artan askeri iş birliği, EastMed’in fiili olarak gündemden düşmesi, Great Sea Interconnector (GSI- Büyük Deniz Bağlantısı) ve IMEC gibi projelerin Türk tarafını ve Türkiye’yi devre dışı bırakan bir tasarımla ilerlemesi, adadaki stratejik ortamı daha kırılgan hale getirdi.
Erhürman bu gelişmeleri yalnızca dış politika meselesi değil, Kıbrıslı Türklerin statüsünü doğrudan ilgilendiren bir konu olarak görüyor. Kıbrıs Türklerinin bu kararların ortağı olması gerektiğini ve sadece gelirden pay alma konumuna indirgenemeyeceğini vurguluyor. Rum tarafı ise bu projeleri uluslararası sistemle uyumun doğal sonucu olarak değerlendiriyor. Bu karşıt değerlendirmeler, Holguín’in önündeki zorluğu büyütüyor.
11 ARALIK ÜÇLÜ GÖRÜŞMESİ: BOŞLUK KAPANABİLİR Mİ
Holguín, 11 Aralık’ta iki lideri bir araya getirecek. Toplantının amacı tarafların pozisyonlarını birleştirmek değil, aralarında ortak bir yöntem bulunup bulunamayacağını anlamaktır. Bu nedenle 11 Aralık görüşmesi bir karar toplantısı olmayacak. Bir test olacak. Çünkü iki tarafın mantıkları, yaklaşımları oldukça farklı.
Türk tarafı, açıklık ve sıralı ilerleme isteyen bir yöntem öneriyor. Rum tarafı, açıklık getirmeden devam etmeyi tercih ediyor. Türk tarafı somut güven artırıcı adımlar sunuyor. Rum tarafı bu adımları atmakta isteksiz kalıyor. Türk tarafı uzun vadeli bir müzakere mimarisi kurmaya çalışıyor. Rum tarafı kısa vadeli iç siyasi baskılar altında hareket ediyor.
Bu farklar giderilmediği sürece bir 5+1 toplantısının gerçekleşmesi, gerçekleşebilirse anlamlı sonuçlar üretmesi zor görünüyor.
Holguín yarınki üçlü toplantı ve belki Atina ve Ankara temaslarıyla bu farkın kapatılıp kapatılamayacağını sınayacak. Bu sınamanın sonucu yalnızca yeni bir 5+1’in toplanıp toplanmayacağını değil, böyle bir toplantının gerçekten bir ilerleme ihtimali taşıyıp taşımayacağını da belirleyecek.
Göründüğü kadarıyla öyle kolayca yeni bir süreç başlamayacak. Rahmetlik Turgut Özal’ın AB tam üyelik başvurusunu yaparken söylediği gibi, önümüzde çık kıvrımlı ve yokuş yukarı bir yol var.



Bu haber 147 defa okunmuştur

:

:

:

: