Son günlerde ardı ardına gelen iki haber, Kıbrıs Rum Yönetimi’nin yıllardır ısrarla savunduğu “hukuk devleti” iddiasının Avrupa’nın kendi kurumları tarafından bile artık sorgulandığını açıkça ortaya koydu.
Behdad Caferi’nin Fransa’da tutuklanması ve ardından iade talebinin reddedilerek serbest bırakılması ile Avrupa Konseyi İşkenceyi Önleme Komitesi’nin hazırladığı Güney Kıbrıs cezaevleri raporu, Rum adalet sisteminin derin bir krizde olduğunu gösteriyor.
İran asıllı KKTC vatandaşı iş insanı Behdad Caferi, yaklaşık bir ay önce Nice Havalimanı’nda, Rum kesiminin talebi üzerine gözaltına alınmıştı. Ailesi, Caferi’nin uzun yıllardır KKTC’de tamamen meşru ticari faaliyetler yürüttüğünü ve gözaltının siyasi amaçlı olduğunu belirtirken; Fransa mahkemesi, Rum yönetiminin iade talebini reddederek Caferi’yi serbest bıraktı. Bu karar, yalnızca bir hukuk zaferi değil, aynı zamanda Rum tarafının hukuku siyasal baskı aracı olarak kullanma girişimlerine verilmiş güçlü bir Avrupa cevabı niteliğinde.
Ancak aynı günlerde Avrupa Konseyi İşkenceyi Önleme Komitesi’nin yayımladığı Güney Kıbrıs merkezi cezaevi raporu, durumun yalnızca bireysel davalarla sınırlı olmadığını, sistemin temelden çürüdüğünü gösterdi. Raporda mahkumların idrarlarını şişelere yapmak, poşetlere dışkılamak zorunda kalması; hücrelerin aşırı kalabalık olması; yerde şiltelerde uyumaya zorlanan insanlar; cezaevi personelinin yetersizliği ve güvenliği sağlayamaması gibi insan onuruyla bağdaşmayacak koşullar ayrıntılı biçimde anlatılıyor.
Bu tablo yalnızca ağır bir insan hakları sorunu değil, aynı zamanda Rum adalet sisteminin içler acısı durumunun Avrupa tarafından resmen tescil edilmesi anlamına geliyor.
Bugüne kadar KKTC’ye yönelik her fırsatta “hukuk” ve “insan hakları” dersi vermeye çalışan Rum Yönetimi’nin, kendi kurumlarında yaşanan bu vahim uygulamaları görmezden gelmesi ise ikiyüzlülüğün en açık örneği.
Üstelik benzer şikayetlerde bulunan mahkum Simon Aykut’un iddialarının Rum yargısı tarafından dikkate bile alınmaması, sistemdeki adaletsizlik zincirinin mahkeme salonlarında da devam ettiğini gösteriyor. Yani sorun yalnızca cezaevlerinde değil; soruşturmadan yargılamaya, infazdan denetime kadar her aşamada ciddi bir çürümüşlük var.
Behdad Caferi kararı da, Avrupa Konseyi raporu da aslında aynı gerçeği işaret ediyor: Avrupa bile artık Rum adaletine güvenmiyor. Bu durum, Kıbrıs meselesinde yıllardır Rum tarafının “güvenilir ortak” olarak sunulmasına dair en güçlü karşı tezlerden biridir.
Bugün geldiğimiz noktada, Rum tarafının gerçekleri saklama çabası artık sonuç vermiyor. Avrupa’nın kendi raporları, kendi mahkeme kararları açıkça gösteriyor ki: Kıbrıs’ın güneyinde adalet yara almış durumda ve bu yara her geçen gün daha da derinleşiyor. Rum yönetiminin adaletine Avrupa da güvenmiyor. Bizden söylemesi…