Elim, farkında olmadan bilinç altım dan çıkarıp bu başlığı arttırdı. Savaşlarda parçalanan toplumlar ve savaşın acımasızlığı ile dağılan hayatlar. Babaannemden hep bir ayrılık, hikâyesi dinleyerek büyüdüm. Rahmetli Girit de doğmuştu. Henüz çocukluğunun en güzel günlerini yaşarken doğduğu yerden, evinden, ayrılmak zorunda kalmıştı. Hep kutlu bir masal gibi anlatırdı Girit’i.
Onu dinlerken sanki görmüş gibi olurdum, evlerinin önündeki fıstık çamını. Benim doğduğum evin de bahçesinde bir fıstık çamı vardı. Çünkü babaannem, yerleştikleri evin bahçesine ilk olarak bir fıstık çamı dikmişti. Nasıl rüyalarına girdiğini anlatırdı, denize bakan küçük pencerelerini, yine denize bakan bir evde oturmasına rağmen gördüğü denizin aynı olmadığını hep içi burkularak anımsardı. Ananem de böyle bir hikâyenin kızıydı. O da Selanik’te doğmuştu. Mübadele denilen canavarın dişleri arasında parçalanıp gelmişlerdi, doğdukları topraklardan başka diyarlara, türkülerinde şarkılarında hep ayrılık vardı, hüzünlü ve özlemli. Yıllarda geçse de üzerinden onlar hep, doğdukları yerleri anlattılar. Farklı da olsa iklimleri, coğrafyaları dertleri aynıydı. Nereden geldi akılıma bunlar? Yazımı yazmak için oturduğumda, televizyonda 29 Ekim Cumhuriyet bayramı törenleri vardı. Ve Selanik’ten Atatürk'ün doğduğu evden görüntüler, aldı götürdü beni geçmişe. Nasıl anlatırdı büyüklerimiz, nasıl gözleri dolardı bir balkan türküsü duyduklarında, ben defalarca çocuk aklımla söz verirdim kendime onların göz yaşlarını gördükçe, hiç ayrılmayacağım derdim, doğduğum yerden. Bu şehre uyanacağım, her gün, bu sokaklar, caddeler bu yüzler hiç değişmeyecek, kimse bana, macır, göçmen, yerleşik, yabancı, el, yaban da diyemeyecek!
'Kırmızı gülün ali' sadece doğduğumuz yerlerde mi oluyor, 'her gün ağlasam yeri ' mi var? İnsanlar hep korkuları ile yüzleşirlermiş, ben de yüzleştiğim zaman göçmenliğimle, doğduğum yerlerin çok uzak olduğunu anladım. Şimdi yeniden sil baştan aynı türküleri hüzünleri dinliyorum, kimi güneyde bırakmış, doğduğu köyleri, evleri ya da Anadolu’da. Ne fark eder ki gurbet gurbetti. Parçalanıyoruz her gün, sebepleri değişik olsa da sürekli bir göç halinde insan oğlu, ama en acısı savaş sebepleri ile parçalanan toplumlar... Dünyanın her yerinde savaş sebebi ile parçalanırken toplumlar, göçler, mülteciler, kayıplar, acılar ve bilinmezlikler ile yitip gitmeler. Ve bu Cumhuriyet Bayramı’nda cumhuriyet sevincini yaşarken boğazımıza düğümlenen acılar, ayrılan vatan toprakları, bırakılan anılar, alışkanlıklar, tatlar, lezzetler, kokular, aşklar... Ve yeniden sil baştan kurulan düzenler, ümitler, yepyeni hayatlar, ülkeler, iktidarlar, cumhuriyetler. Yeniden yaşanmaması istenen acılar, sarılan yaralar, özgürlük şarkılarına karışmış, memleket havaları ve her yerde, insanın içini dolduran bayram sevinci... Sarılan yaralar