Yaşamın öğretisi

Bazen gün tersten başlar. Neyse ki hep öyle gitmez. Sabah uyanıyorum. Sağlam bir kahvaltıdan sonra, Dereboyu’ndaki kafelerden birinde beni bekleyen Gizem’e uğruyorum. O, İzmir’de okuyor ve bana arkadaşımdan kitaplar getirmiş.

Bazen gün tersten başlar. Neyse ki hep öyle gitmez. Sabah uyanıyorum. Sağlam bir kahvaltıdan sonra, Dereboyu’ndaki kafelerden birinde beni bekleyen Gizem’e uğruyorum. O, İzmir’de okuyor ve bana arkadaşımdan kitaplar getirmiş. Ben de ona dergi ve kitaplardan oluşan bir paket uzatıyorum. Gençlerle sohbetten her zaman keyif almışımdır. Yine de erken kalkıyorum. Akşam arabamın motor ikaz ışığı yandı, ne var diye makiniste götüreceğim. Bu konularda titizimdir. İnsan yapısı demir yığınına çok güvenmiyorum. Hayatım benim için çok önemli... Bir başka Ayşe Tural yok... Olmayacak da. Ben kıymetliyim hem de çoook...

Derken makinistim Eray’ın dükkânı önündeyim. Telefon eder etmez geliyor. En doğrusu bilgisayarlı kontrolü yapılmalı, Oşan’da bu yapılıyor diyor. Alişan, kolejden, benim eski öğrencilerimdendir. Ne zaman görse saygısıyla, sevgisiyle, gülen yüzüyle hemen yanıma gelir. En çok hoşlandığım sözü : ““Hocam, sizin için yapabileceğim bir şey var mı?...” diye sormasıdır... Allahım ne kadar inanılmaz bir sorudur bu... İçim titrer... Son derece yardımseverdirler, hem de ailecek... Baba Osman Bey, kardeş Ömer... İşitme Engelli çocuklarım için her zaman yardıma hazırdırlar. Bugüne dek asla beni eli boş çevirmediler. Güzel insan olmak bence böyle bir şey... İnsan olmanın onuruyla davranmak... Sonuçta bir gün, bize ait her ne varsa bırakıp gideceğimiz gerçeğini zaman zaman da olsa hatırlamak... Hepimiz, dünyaya geldiğimiz gibi gideriz... Çırılçıplak... Başlangıç ve son birbirinin aynı... Ne eksik, ne fazla... Götürülenler sevgiler, saygılar, alınan gönüller, edilen hayır-dualar...
Alişan’ı göreceğim için mutluyum. Yolda arıyorum, bekliyorum, diyor sevinçle. Kapılardan karşılanıyorum. Çocuğum, her zaman öyle içten davranır ki! Kızları Bahar ve Deniz’e Tanrı uzun ömürler versin. Giren çıkan hayli kalabalık... Hemen arabam bakıma alınıyor. Biraz bekletiliyorum. Bu arada kızların cep telefonundaki fotoğraflarına bakıyoruz. Ufaklık babaya daha çok benziyor sanki... Babanın gözlerinin içi parlıyor...
Anlaşılan o ki, arabamı bugün onlara bırakmam gerekecek. Derken otuzlu yaşlarda bir hanım giriyor içeri, elinde dosyalarla... Çok üzgün görünüyor. Kaza yapmış olmalı diyorum. Bir ara kayboluyor. Odadaki herkes bir yerlere dağılıyor. Yalnızım... Önümdeki masadan bir kâğıt çekip karalamaya başlıyorum. Biraz şiir biraz resim gibi şeyler...
Dalmışım... İçeri biri giriyor. Başımı kaldırıyorum. Karşıdaki sandalyeye oturuyor aynı genç kadın... Dudakları titriyor, gözyaşları birbiri ardına yuvarlanıyor. Biraz bekliyorum. Görmemiş gibi yapıyorum... Ne bir ses ne de bir hıçkırık... Parmaklarıyla silmeye uğraşırken yenileri ekleniyor bu sele... Pencereden dışarı bakarak sessizce ağlamayı sürdürüyor. İçim dayanmıyor. Ağlamayın, diyorum ne olur ağlamayın... Ağladığınız her neyse, yarın boşuna ağlamışım diyeceksiniz, inanın bana... Başka neler söyleyebilirim ki, çaresizim... Ayağa kalkıyorum, yanına yaklaşıp sarılıyorum. Daha çok gençsiniz, bunlar geçecek...

Onu yalnız bırakmalıyım. Dışarı çıkıyorum. Beni almaya gelen arkadaşımın arabasına biniyorum. Daha beş- on dakika önce onunla neşe içinde konuşan ben, üzgünüm... Nuriye Hanım, şaşırıyor. Bir şey mi oldu, diye soruyor... Kısaca genç bir kadının içerde ağladığını ve çaresizliğimi anlatıyorum...

Aklım içerde kalıyor.... Böyle bir durumda eliniz kolunuz bağlı... Teselli sözcükleri bile gelmiyor aklınıza... Kendimi o andan kurtarıp arkadaşımı dinlemeye çalışıyorum. O an, benden yavaş yavaş uzaklaşıyor... Ama içimde bir yerler acıyor... Ben insanım... Başkalarının acılarına seyirci kalamam...

Dostum, İstanbul’dan yıllar sonra gelerek, Ada’da yaşamaya karar veren teyzesinden söz ediyor. Kendime geliyorum. Aman, diyorum çiçekçiyi geçmeden duralım. Sapsarı kasımpatılar alıyorum. Evdeki anneye ve teyzeye verilmek üzere... Biz böyle gördük. Elimiz boş gidemeyiz misafirliklere. Hele de ilk kez gidilen bir evse...
“ Hayat Bir Şölendir” kitabımı teyzesi Emine Hanım’ın okuduğunu ve ne kadar mutlu olduğunu anlatıyor. Sizi görünce çok sevinecek, ona büyük sürpriz olacak. Bana telefonunuzu vermiştiniz ya, aylar önce... Ne zaman istersen, arayabilirsin, demiştiniz. Hakkımı bugün kullanıyorum, diyor. Kapıdan güler yüzle karşılanıyorum. Son derece zarif bir İstanbul Hanımefendisi duruyor karşımda... Çiçeklere bayılıyor, defalarca teşekkür ediyor.

Ben 34 yıldır Kıbrıs’ta yaşıyorum, hanımefendi de belki 40 yıldan fazla İstanbul’da... İkimiz de başka yerlerde doğmuş, ama başka yerlerde büyümüşüz... O benim, ben de onun coğrafyasında... Alışmak biraz zaman alabilir ama zararı yok. Benim Adam öyle büyülüdür ki kendini hemencecik sevdirir...

Nasıl mı?... Kocaman portakal renkli güneşi, hayatı çok da ciddiye almayan insanları, yaseminleri, gece tütenleri, günnasirleri, bir de rengârenk cemilelerle zakkumları... Masmavi denizi, göz alabildiğine uzanan kumsalları, asırlık zeytin ağaçları ve Beşparmak Dağları ile tam bir masal ülkesi... Sizi bilmem ama benim gözümle de gönlümle de memleketim böyle bir yer... Yaşadığınız cennetin farkında olmaktır önemli olan...
Bu haber 2886 defa okunmuştur

:

:

:

: