İstanbul Boğazlarını ele geçirmek için Çanakkaleye saldıran ve savaş sırasında canlarını kaybeden, İngiliz ordularına katılan Avustralyalı ve Yeni Zelandalı (ANZAK) askerler için koskocaman bir anıt dikilmiştir.
Hemen hemen her yıl düzenlenen törenler için, hayatta kalan Avustralyalı, Yeni Zelandalı askerler ve yakınları ile yaşamlarını kaybedenlerin aile mensupları Çanakkaleye akın ederler.
Asil ve âlicenap Türk ulusu bunu saygı ile karşılar.
Fakat Kıbrıs’ta düşen İngiliz askerleri anısına Girne’de dikilecek anıta Rumlar karşı çıkar.
Eski EOKA’cılardan tutunuz da siyaset adamlarına kadar tümüde İngilizlere, anıt komitesine ve hatta kendilerinin en büyük sempatizanı Yüksek Komiser Peter Millet’e dahi saldırmaktan geri kalmazlar. Yazmaya gerek yok, Kıbrıslı Türklere de.
Rum mentalitesi işte budur.
Kıbrıs adası üzerinde ne yapılacak, ne edilecekse, onların izinleri ile olacaktır. Çünkü onlar Kıbrıs Cumhuriyeti’dir ve Kıbrıs Hükümeti’dir!
Kıbrıs’taki Türk varlığı yoktur ve olamaz.
Varsa da yoksa da Kıbrıs Elen Rumları vardır.
Bu ne mantıktır, ne yaklaşımdır.
Dünyanın birçok yerinde savaşlar yaşanmıştır. Anıtlar dikilmiştir. Acı, kanlı günlerin tekrarlanmamasını vurgulayan anıtlar.
Kıbrıs’ta da, Rumlar, kendileri de adanın dört yanına eski EOKA’cıları veya Elen ileri gelenlerinin, papazların anılarına heykeller, anıtlar dikmemiş midirler?
İngilizler de dikerse ne olur? Dünyanın sonu mu olur? Birşey mi değişir?
KKTC makamları izin verdiyse Rumlara ne oluyor?
Törenle açılacakmış anıt. İngiliz lordlar, düşenlerin aileleri ve Peter Millet de katılacakmış. Çelenkler konulacakmış. Olur mu efendim? Olmaz. Rumlardan izin alınmalı.
Yok yahu! Yapmayınız.
Ne zamandan beri KKTC de dikilecek anıtlar, heykeller ve binalar için Rum yönetiminden izin alınması gerekir? Var mı öyle bir şey? Olabilir mi?
Güney Kıbrıs’ta ne inşa edilirse edilsin, ne dikilirse dikilsin, hatta Türk mallarının üzerine bile, Kıbrıslı Türklerden izin mi alınır? Yok öyle bir şey Rumların kitabında. Ama Kuzey söz konusu oldu mu, buraya da hükmetmeye kalkışırlar.
Buna da, en hafif tabirle, pişkinlik denir.
Rum komşularımız, dostlarımız bir an önce akıllarını başlarına almazlarsa, Kıbrıs gerçeklerini, Kıbrıs’taki Türk varlığını, yönetimini, hükümetini, icraatlarını görmezlikten gelmeye ve kabul etmemeye devam ederlerse, başlarına çok daha beklenmedik işler açılacaktır.
Bilmelerinde ve ona göre hareket etmelerinde yarar vardır.
Kuzey Kıbrıs üzerinde söz hakkına sahip değillerdir. Ve olamazlar da
Kıbrıs AB üyesi olmuş. AB toprağı sayılırmış. Gelsin o halde AB, kendi muktesebatını, uygulamalarını, yasalarını KKTC’de geçerli kılsın. Kolay mı? Yağma mı?
Kıbrıs Türkleri kabul etmedikçe ne AB, ne BM, ne Rum, ne İngiliz, ne Amerikan ne de hiçbir kimse hâkimiyet kuramaz, söz sahibi olamaz.
Bu memleket, bu hükümet, bu devlet Kıbrıslı Türklerindir. Kuzey Kıbrıs’ta tek söz sahibi ada Türkleridir.
İsterlerse İngiliz’e de izin verirler, anıt da diktirirler, iş de açtırırlar, yatırım da yaptırırlar, hesap da sorarlar, vergi de toplarlar. Var mı bir karşı çıkacak, engelleyebilecek?
Burada buranın sahipleri, devleti, hükümeti ve halkı söz sahibidir.