Ne zaman içinde sevgi sözcüğü barındıran bir yazı görsem, bir dizeye rastlasam orada iniveririm yaşamın treninden... Ya da adımlarımı atmaktan vazgeçerim... Bir mola veririm hem de içten bir mola...
“gülüş bir yanaşımdır öbür kişiye / birden iki kişiyi dönüştürür bir kişiye / anılardan kaleler yapıp sığınsa bile/ yetmez yalnız başına bir ömür bir kişiye...” der, şiirinde Özdemir Asaf...
Ne de güzel söyler... Yalnızlık konusunda üç dizeyle ben de düşüncelerimi şöyle dile getirmişim. Ne zaman karaladığımı bilmiyorum.
“ Ben yalnızlıkları sevmem... / Ben yalnızlık olduğunu bilmeyen yalnızlıkları severim...” Neden mi ? Aslında yalnız bırakılmanın kötü olduğunu ama kendi isteğinizle yalnız kalmanın bir ruh dinginliğine kavuşma isteğinden kaynaklandığını düşünüyorum da ondan.
Boş verin yalnızlığa şimdi... Başlarken ne dedik sevgiden konuşacağız ya ... Sait Faik “ İnsanı sevmekle başlar her şey...” demiş. Ne kadar kapsamlı, engin ve derin anlamlı bir söz değil mi? Bence sızlayan yerinden sevmeye başlamalı insan... Bizi duygulandıran her neyse, yüreğimizi kıpırdatan kimse oradan başlamalı sevmeye...
Sevmek nasıl bir şey sizce ? Şöyle bir şey olabilir mi? Nejat Saydam’ın Şükran’a Mektup şiirindeki gibi bir şey mesela...
“ seni konuştular dün gece muhallebicide / saçların sarı / gözlerin yeşilmiş / seni bir nefeste çiziverdim / camların buğusuna...”
Ya da Shakespeare’in sevgilisine yazdığı satırlar gibi... Ne yazmış?
“ Benim için en büyük mutluluk, ben öldükten sonra beni hatırlayacağını düşünmemdir. Fakat beni hatırlamak sana acı verecek olursa, senin tarafından unutulmaya razıyım...” der.
Galiba gerçek sevgi, sevdiğinin acı çekmesine ( Aşk adına da olsa...) razı olmamaktır. Onu incitmemektir.
Sevmek adına yazılmış binlerce söz, binlerce dize, yüzlerce de kitap vardır. Sanırım her biri tanımını yeterli bulmamış olacaklar ki, durmadan düşüncelerini farklı biçimlerde dile getirmişler. Belki de nedeni: Sevginin de aşkın da kişiden kişiye değişken oluşundan, farklı şekillerde ortaya çıkışındandır... Veya onu tanımlamanın güçlüğünden kaynaklanıyor olabilir...
Bence de sevgi ya da aşk, sözcüklere döküldüğünde yavanlaşıyor. Ne söyleseniz tam ifade edemediğinizi düşünüyorsunuz. “ Aşk anlatılmaz, yaşanır. “ sözü bu yetersizlik duygusuna tam uyuyor.
İsterseniz tanımlardan kaçalım da ona sahip olmaktan söz edelim ne dersiniz? Bulmuşsanız, kaçırmayın diyelim. Elinize geçirmişseniz, sahip çıkın diyelim. Bağımlılıkla değil bağlılıkla yapın ama... Onu zincirlere vurmaya, prangalamaya kalkarsanız hemen kaçıverir. Aşk, özgürlüğü sever. Tıpkı avucunuza alıp sevdiğiniz bir kuş gibi... Parmaklarınızı çok sıkmayacaksınız, ölmesin... Çok da gevşetmeyeceksiniz kaçmasın... Bir de kendi aşkınızı başkasınınkiyle asla kıyaslamayacaksınız. Bu konuda başkasından akıl almayacaksınız. Çünkü aşklar iki kişiliktir. Üçüncü kişilerin yorumları, düşünceleri,” bana göre...” leri hiç de size göre değildir, unutmayın...
Herkes hikayesini kendi yazmalıdır.... Her gününüzün adı sevmekle başlasın...