Günlerdir beklediğim maceranın başlaması için tek bir işarete ihtiyacımız vardı, Besime Lider’in düdüğünden çıkacak o sese. Besime Lider düdüğünü çaldı ve SOS Çocuk Köyü’nde toplanan izciler ve liderleri hazır ola geçtiler! Bu yıl ilk kez düzenlenen 1.Günaltay Durmuş ‘Adım Adım Memleketim Yürüyüş Kampı’na, SOS Çocuk Köyü ve SOS Gençlik Evi İzcileri, katılıyorlardı. Yürüyüş kampının hazırlıkları günler hatta haftalar öncesinden başlatılmıştı. 3 gün sürecek yürüyüş ve çadır yaşamını içine alan kapsamlı bir organizasyon, bizleri bekliyordu.
Birinci gün, öğleden sonra saat üç sularıydı Kantara’ya gitmek için 33 izci, 2 izci lideri,6 yardımcı lider kameraman Emrah ve ben yola çıktık. Çok amaçlı sırt çantalarımız bizlere üç gün yetişecek miktarlarda yiyecek ve içeceklerle doluydu. İkişer kutu ton balığı, bir kutu sosis, bir şişe meyve suyu, bir patates, bir soğan, bir paket hellim, bir paket dilimli ekmek, bir kutu konserve kuru fasulye, tereyağı, reçel, bal, birer adet elma ve armut iki adet portakal, bir mandalina, iki muz, kaşık, çatal, her birimizin yiyecek torbalarında mevcut erzaklarımızdı.
2. Gece çadır kuracağımız için bazılarımızın sırt çantalarına uyku tulumları ve matlarının yanında çadırları da yüklenmişti. Her birimiz göçmen turistlere dönmüştük. Hani otele para vermemek için evlerini sırtlarında taşıyorlar ya tam öyle...
İlk gün Lefkoşa’dan Kantara’ya geldiğimizde akşam yemeğinin kokuları yemek salonunun dışına kadar geliyordu. Kıbrıslıların milli yemeği, makarna ve üstüne kızarmış tavuk, nefisti, ellerinize sağlık tüm emeği geçenlerin. Akşam yemeğinden sonra, tüm liderler ve lider yardımcıları toplantı yaptılar. Gece nöbetçilerini ve ertesi günün planlarını gözden geçirdiler. Besime Lider, hepimize sırt çantalarımızı nasıl yerleştireceğimizi bir kez daha gösterdi. O gece televizyonda, Fenerbahçe maçı ve izleyiciye hiçbir katkısı olmadığını bir yana bırakın ahlak kurallarını yerle bir eden boşa geçirilen zamanların rekor kıran dizisi vardı! Neyse salonda bir televizyon olduğundan önce maçın bitmesi beklendi sonra da malum diziye kilitlenildi. Televizyon izlemeyenlerin bir kısmı tavla maçı yaparken bazılarımız da iskambil kâğıdı oynamayı tercih ettik. Besime Liderimizin düdük sesiyle yatma zamanının geldiğini anladık. Kantara kampında, kızlara ve erkeklere ayrılan koğuşlarda dörderli odalara dağıldık. Kızlar beni paylaşamadılar. Hepsi de odalarına beni davet ettiler. Neyse, bizler dört kız, odamıza yerleştik. Üşürüm düşüncesiyle sırt çantamdan çıkardığım uyku tulumuma girip ranzamın üst katına yattım. Hoş, üşümesem de yataklarda çarşaf nevresim gibi malzemeler olmadığından zaten uyumak için en ideal yol da uyku tulumuna girip uyumaktı.
Sabah Besime Lider’in “kızlar kalkın” komutuyla yedide uyandık. Çantalarımızı toplayıp yerleştirmek bayağı zamanımızı almıştı. Kahvaltı için salona geldiğimizde sekiz olmuştu. Yumurtalar kaynamış, çaylar servis için çaydanlıklarda bizi bekliyordu. Tereyağlı ekmek ve reçel hiç bu kadar tatlı gelmemişti. Biraz sonra çıkacağımız yürüyüş parkurunu düşündükçe beni ter basıyordu. Yürümek aslında sevdiğim sağlık için her zaman yaptığım bir spordur ama sırt çantalarımızın ağırlığını düşündükçe moralim bozuluyordu! Pilavdan dönenin kaşığı kırılsın diyerek dokuzda çok amaçlı sırt çantalarımızı alıp şarkılar eşliğinde yürümeye başladık. Önde öncü lider ortalarda gözcüler ve arkada da yine takipçiler olmak üzere yürüyüş bismillah başladı. Az bir mesafe değildi yürünecek olan, Kantara’dan, Mehmetçik’e kadar toplam 26 km. Yürüyüşümüz gayet neşeli başladı. Yürüyüş esnasında izci şarkıları söyleyip izci sloganları atıyorduk. İlk 15 dakika sonra mola ne zaman verilecek soruları gelmeye başladı. Sanırım, beş kilometreyi bulduğumuzda, ilk meyve molasını verebildik. Hepimiz yorgun düşmüştük. Çantamın içinden hangilerini seçip yesem de ağırlıklarım azalsın diye hesaplar yapmaya başlamıştım. Hatta meyve suyumu hediye verdim. Portakalımı, elmamı ilk duraktan tükettim belki çantam hafifletirim diye! Yoruldukça Ahmet beye kaçıncı kilometrede olduğumuzu sorup duruyordum.
Şubat ayının 12 siydi ve güneş içimizi ısıtmaya hatta yürüdükçe bizi yakmaya başlamıştı. Üzerimizdeki paltoları, çıkartıp kısa kollu penyelerle kalmıştık.
Yürüyüş parkurumuzun doğası, sessizliği, aldığımız her nefeste içimize çektiğimiz oksijen bütün bu zahmetlere katlanmamıza değiyordu aslında. İzcilik, başlı başına bir deneyimdir ve yaşayarak öğrenmenin en güzel yoludur. Ben hiç izci olmadım. Katıldığım bu izci organizasyonunda,
İzcilerin felsefesinin sevgi ve kardeşlik olduğunu ve her şeyi paylaşmaktan geçtiğini yaşarlarken deneyimlediklerini gözlemledim. Yolda sohbetler de ediyorduk, zaten 45 kişilik grubun başı ortası ve sonu zaman zaman kopuyordu. Öncü ve artçı liderler telsizlerle haberleşiyorlar ve öndekiler arkadakileri bekliyorlardı. Bu yürüyüşümüz yemek molasının verileceği işaretimizi buluncaya kadar yaklaşık 3 saat sürdü. Yemek molasında durduğumuz zaman ben daha fazla yürüyemeyeceğimi anladım. Sırtımda ve boynumda dayanılmaz acım vardı. Konserve fasulyelerimizi yerken ben, Lefkoşa’ya nasıl döneceğimin hesaplarını yapmaya başladım. Kampın en heyecanlı ve macera içeren kısmı asıl bu geceydi. Çadırlar kurulacak, kamp ateşi yanacak ve macera başlayacaktı. Ne çare ben ve kameramanımız bu maceradan çıkmak zorunda kalmıştık, arkadaşlarımıza veda edip onlardan ayrıldık. Geçirdiğim bir gecelik kamp deneyimi bile beni liseli kızlara çevirmişti...
1.Günaltay Durmuş Adım Adım Memleketim Yürüyüş Kampı, Besime Liderimizin, ömrünü ve yaşamını izciliğe adamış, SOS köyüne izcilik sevgisini aşılamış ilk liderin anısına düzenlenmiştir. Günaltay Hocamız, Liderimiz, 2 tahtalı eğitim lideriydi. Yürünen Kantara- Mehmetçik parkurunu ölçen, işaretleyen ve hazırlayan bir doğa sevdalısıydı. Kendisinin bu parkuru yürümeye zamanı yetmedi, rahat uyu Günaltay Liderimiz, açtığın yollardan sel gibi izciler ve doğa severler adım adım memleketimizi yürümeye devam edecekler.