Kıbrıs Rum Parlamentosu’nun boyunu ve haddini aşan kararı

Kıbrıs Rum Parlamentosu, geçtiğimiz hafta içinde oy birliği ile almış olduğu bir kararla, Anavatan Türkiye’nin Kıbrıs Adası üzerindeki Garantörlük Haklarını artık tanımayacağını açıklamıştır.

Kıbrıs Rum Parlamentosu, geçtiğimiz hafta içinde oy birliği ile almış olduğu bir kararla, Anavatan Türkiye’nin Kıbrıs Adası üzerindeki Garantörlük Haklarını artık tanımayacağını açıklamıştır. Sürdürülmekte olan Barış Görüşmelerinin temellerini ortadan kaldıran bu gelişme sadece Anavatan Türkiye ve KKTC’nin temel haklarına değil BM Genel Sekreterinin misyonu ile BM temel parametrelerine de açık bir saldırı ve meydan okuma niteliğindedir.

Kıbrıs Rum Parlamentosu, boyunu ve haddini aşan bu kararla “tek devlet, tek egemenlik ve tek uluslararası kimlik” çerçevesinde yürütülmekte olan görüşmelerde çözümün temel girdilerini teşkil etmesi gereken iki eşit kurucu devlet, siyasal açıdan iki eşit halkın eşit ağırlıktaki egemenlik hakları ve iki kesimli bir çözüm şekline ilişkin vazgeçilmez temel güvencemiz olan Türkiye’nin etkin garantörlük hakları açıkça reddedilmiştir.
Rum Toplumunun icazetine dayalı güvenceler son 50 yılda Kıbrıs Türk Halkına büyük acılar yaşatmış ve çok büyük bedeller ödetmiştir. KKTC’ye uygulanan insanlık ayıbı ve insanlık utancı ambargo ve izolasyonlar AB’nin dünya ve tarih önünde verdiği taahhütlere rağmen hala devam etmektedir. Tüm bu gerçekler ışığında varlığımızı borçlu olduğumuz Anavatan Türkiye’nin etkin garantörlük ve müdahale hakkının tartışmaya açık olmadığının bilinmesine rağmen Rum Parlamentosunun bu kararı, Kıbrıs’ta iki ayrı egemenliğe dayalı, iki devletli çözüm şeklini artık vazgeçilmez ve kaçınılmaz kılmaktadır. Bu gerçeğin, BM Güvenlik Konseyi ve AB tarafından iyice anlaşılmasında TC-KKTC Devletlerine büyük ve bir o kadar da acil görevler düşmektedir.
Rum Parlamentosu’nun Türkiye’nin garantörlüğüne meydan okuyan kararına AB içinde de zemin hazırlandığı bilinmektedir. Kıbrıs Rum Yönetiminin, tüm Kıbrıs adına gerçekleştirdiği hukuksuz AB tam üyeliğine paralel, yeni bir hukuksuzluğu, garantör İngiltere ve Yunanistanın da desteği ile genel bir AB kararına dönüştürmek için yoğun gayret gösterdiği anlaşılmaktadır. Böyle bir gelişmenin Anavatan Türkiye ile Avrupa Birliği ilişkilerini tam üyelik yolunda bir ittifaka değil, tarihsel bir konfrantasyona sürüklemesi kaçınılmazdır.
İngiltere eski başbakanı Tony Blair’in de ifadesi ile “hayal bile edilemeyecek büyük Türk tavizleri içeren Annan Planına” Rumların hayır demesine rağmen AB tam üyeliği ile ödüllendirilmeleri karşısında Rum-Yunan kanadı bu kez, KKTC’yi ortadan kaldırmak ve Türkiye’nin Kıbrıs’taki varlığına son vermek üzere, AB karar organlarını harekete geçirmekte vakit kaybetmemiştir. Mayıs, 2004’den sonra, başta yasama, yürütme ve yargı olmak üzere tüm AB kurumları adeta TC ve KKTC’ye yönelik bir saldırı üssüne dönüşmüştür. TC-AB tam üyelik süreci, tüm Kıbrıs’ta Helen Egemenliğinin tescili için şantaj, baskı ve dayatma sürecine çevrilmek istenmiştir. “Birimiz Hepimiz, Hepimiz Birimiz için” prensibini şiar edinmiş bir Avrupa Birliğinin, Kıbrıs Rum Yönetimi örneğinde olduğu gibi üye ülkelerin uluslararası hukuk ve antlaşmaları ayaklar altına alan tutum ve davranışları karşısında yaptırım yerine, hukuksuzluğa arka çıkması ve açıkça taraf olması tüm Avrupanın kredibilitesine, güven ve itibarına gölge düşürmektedir.
Köklü, bir demokrasi, saygın bir adalet ve hukuk geleneğine sahip garantör İngilterenin, KKTC’ye adil ve tarafsız bir yaklaşıma gelince bu yüce değerlerini bir kenara itip AB yargı, yasama ve yürütme organlarınınn Kıbrıs’ta Helen Egemenliği adına ürettiği politize olmuş tek yanlı kararları benimsemesi İngiltere’ye geniş saygı ve sevgi besleyen KKTC Halkı ve Anavatan daki 75 milyon Türk insanı nezdinde derin bir hayal kırıklığı yaratmıştır.
Kıbrıs’ın varlığında, egemenliğinde ve uluslararası temsil yetkisinde Kıbrıs Türk Halkının en az Kıbrıs Rum Halkı kadar söz ve yetki sahibi olduğu gerçeğini en iyi bilen ülke, bu gerçeği uluslararası antlaşmalarla tescil ettirdikten sonra Kıbrıs’a bağımsızlığını veren İngilterenin ta kendisidir! Bu itibarla Kıbrıs Türk Halkı yok farz edilerek Kıbrısın egemenliğini ve uluslararası temsil yetkisini tek başına Rum Halkına reva gören hukuksuz bir AB anlayışını İngiltere’nin en kısa zamanda terketmesini beklemek hakkımızdır. 45 yıldan beri, ambargolar altında BM koridorlarında askıya alınan uluslararası kimliğimizi, Rumlara eşit hak ve yetkilerimizi Rumların onay ve icazetine terkeden yaklaşımlar artık büyük bir insanlık ayıbına ve insanlık suçuna dönüştüğü idrak edilmelidir. Bu insanlık ayıbına bir an önce son verilmesi en içten temennimizdir. 10,000 kilometre uzaklıktaki Falkland Adalarında, egemenlik ve kıta sahanlığı haklarını büyük bir kararlılıkla savunmakta olan Dost ve müttefik İngilterenin, Türkiye’nin 40 mil ötesindeki Kıbrıs Adasında, 500 yıllık Türk varlığını ve Türk haklarını kararlılıkla savunmasına saygı ve anlayış göstereceğine inanmaktayız. AB’nin ortak siyasal, ekonomik ve savunma doktrini çerçevesinde Avrupa Savunma Sistemininin ortak koruması altına girmiş olan Kıbrıs Rum Yönetiminin Doğu Akdeniz’deki Türk Askeri varlığına ve Türkiye’nin meşru müdahale haklarına yönelik tavrı, iyiniyetle bağdaşmayan ve KKTC ‘yi tamamen savunmasız kılmaya yönelik art niyetli ve kabul edilmez bir yaklaşımdır.
Bu haber 551 defa okunmuştur

:

:

:

: