Kuzey Kıbrıs Türk Cımhuriyetinin siyaset arenasında yine çok bilinmeyenli bir denklem ile karşı karşıyayız. Kıbrıs’ta bir çözüm ile de eşleştirilmeye çalışılan ‘Cumhurbaşkanlığı’ seçiminde, ortaya çıkan çok bilinmeyenli denklemin proplemleri bir bir çözülmeye çalışılıyor.
Ankara’nın kapı komşusu, Brüksel’in arka mahallenin ziyaret parkı olduğu bu günlerde herkes sanırım perde arkasında oynanmakta olan oyunu merak ediyor.
Tahsin Ertuğruloğlu’nun zırt, pırt Ankara’nın yolları taştandır şarkısı eşliğinde Ankara’da Meclis-i Mebbusan’ı ziyaret etmesi herkesin ‘Hayırdır İnşallah’ demesine vasile oldu.
Tahsin Ertuğruloğlu’nun yanısıra Turgay Avcı’nın da Meclis-i Mebbusan’ın çok şey gören ve çok şeye tanık olan odalarını arşınlamasına da dudak bükülürken, ‘Allah, Allah’ denilmesinden başka da bir söz de bulunamıyor.
Evet, bugünlerde siyaset arenası çok hareketli… Bu hareket ve siyaset duvarına asılan tablo, üç boyutlu bir görüntü vermekte. Teşbihte hata olmaz misali bugüne kadar, ‘Salam Politikası ‘ izleyen ve bir köprü üzerine bağlı köpekleri geçmek için elinde tuttuğu ‘Kıbrıs Salamından’ bir parça kopartarak köprü üzerinde bağlı azgın köpeğe atan ve salamı yemekle meşgul olan köpeğin yanından çabucak geçen, sonra salamdan büyükçe bir parça kopartarak ikinci köpeğe atan ve onun da yanından geçen Türkiye’nin, AHİM’e açtığı davalarda hatırı sayılır tazminat alan, Orams davasında büyük kazanımlar sağlayan Rum’un, eti tadan köpek, artık kuru ekmege dönmez misali, izlediği ‘OHİ’ politikasından, Kilisenin Başpiskoposu Hrisostomos’un sürekli orta çömlek olmasından, sağ partilerin söylemlerinden ve AB’nin asker çek, Maraş’ı ve limanlarını aç. Mal, Mülk baskılarından sıkılarak veya bir başka politika eksenine girmesi mümkün değil mi? Türkiye, bu politika değişikliği sonrasında, Avrupa’da, eskiden izlediği politika nedeni ile çözüm isteyen başkan izlenimi yaratan ‘Talat’ ı ekarte ederek, yerine daha ‘Şahin’ politikalar ortaya koyan Eroğlu’nu tercih etme yönüne gitmesi de söz konusu olmaz mı?. Politika değişikliğine giderken, Eroğlu’ndan boşalacak koltuğa Tahsin Ertuğruloğlu’nu yerleştirip komşuya, “madem ‘güvercin’ ile anlaşamadın, al sana bir ‘Şahin’ ile yanında bonusu olan bir ‘Kartal’ hade anlaş bakalım anlaşabilirsen” diyemez mi? Tabii bu noktada Eroğlu’ndan boşalacak milletvekilliği sonrasında yeter sayı altına düşecek olan UBP’nin, Meclis’teki sayıyı eşitlemek için ÖRP’den koalisyon ortağı olmasını istemiş olamaz mı? Başbakan Yardımcısı yapılacak Turgay Avcı ile Mustafa Gökmen’e verilecek bir bakanlık ile pekala bu iş kotarılabilir. Veya zor bir ihtimal olsa bile, Ankara’nın otur dediği zaman oturan, kalk dediği zaman kalkan Avcı’ya da, “al sana büyük bir av tantanayı bırak geç UBP’ye katıl, sen başbakan yardımcısı ol, diğer milletvekili de bakan olsun ve bu işi götür” denemez mi? Bal gibi denir. Denirse, Ankara’nın bu direktifine Avcı hayır diyebilir mi? Sanmam.
İkinci boyuttaki fotoğrafın yansıması ise bir başka görüntü veriyor. Bu boyutta Tahsin Ertuğruloğlu’na, “biz Talat ile yansıyan ‘Barış ve Çözüm’ politikasından taviz vermek istemiyoruz. Bu nedenle en büyük rakibin Eroğlu’nun seçilmemesi için iş sana düşüyor. Gel sen, UBP içerisindeki sana bağlı kişiler ile seçimlerde Eroğlu’na muhalefet et ve oylarını aşağıya çek ve yıpranıp belki de köşesine çekilmek zorunda kalacak olan Eroğlu’nun yerine ileride gerçekleştirilecek olan genel kurul sonrasında partinin başına sen geç” denilmesi de muhtemel. Bu noktada ÖRP Başkanı Turgay Avcı’ya da, “sizler de sağda ikinci bir başkan adayı belirleyin, ÖRP ile UBP’deki muhalefetin bu tarafa kayması ile Eroğlu’nun oy kaybı sağlansın sen de bunun mükafatını daha sonra kurulacak hükümette alırsın. Nasıl olsa CTP Talat’ı destekleyecek onu geç. TDP, BKP ve KSP muhtemelen Talat’ı destekleyecek. Talat bu durumda kazanır. Kurulacak hükümette TDP, KSP ve BKP benim politikalarıma ters. Onlar ile bir koalisyon hükümeti için anlaşamayız. Tercih sen olursun” denilebilir. “Talat, koltukta görüşmelerini sürdürür. Ertuğruloğlu ile sen de onu kontrol edersiniz” denilebilir. Olmaz mı? Siyasette olmaz olmaz. Bu nedenle bu niçin olmasın.
Tabii çok bilinmeyenli denklemi çözmek için uğraşırken, UBP içindeki kaynamayı da görmezden gelemeyiz. Oralarda, kazanın fokurdadığını ancak oralarda şimdilik gizlilik hakim olduğu için fokurdayan kazandan dışarıya çok az birşeyin sızdığını da görürüz. Örneğin Eroğlu’nun seçilmesi halinde, parti başkanlığı için Tahsin Ertuğruloğlu’nun yanısıra 5 ismin daha ortaya atıldığını. İçişleri Bakanı İlkay Kamil’in kısa bir dönem için partinin başına geçip ‘ABİ’ sıffatı ile partide meydana gelebilecek muhalefeti ve sonrasında yaşanacak kopmaları önlemesinin düşünüldüğünü, parti başkanlığı için Ersin Tatar’ın, Hüseyin Özgürgün’ün de adının geçmekte olduğunu sanırım görmezden gelemeyiz. Ünlü düşünürler, “sahip olduğunuz tek şey çekiçse, her şey çivi gibi görünmeye başlar” der. Bu noktada UBP’de parti başkanlığına oynayan siyasilerin, sahip oldukları tek şey olan ‘Çekiç’ ile çivi olarak gördükleri rakiplerinin kafasına kafasına vurmaya başlamaları halinde UBP’de yaşanacak olanları sizler tasavvur edebilir misiniz? Eğer bunlar yaşanmaya başlarsa ben yalnız ‘Yandı gülüm keten helva’ demekten başka ne diyebilirim ki?