Yaklaşık altı ay öncesinden başlamıştı ama o kısmı gayrı resmiydi, dün propagandalar resmen başladı. İlk günün görüntüsüne bakılırsa 18 Nisan’a kadar geçecek 27 günlük süre, bir anlamda 24 Nisan 2004’te yapılan referandumun öncesinde yaşanan kutuplaşmaya benzer bir kümelenmeyle geçecek gibi görünüyor.
Referandum öncesinde biraz da referandumların genellikle iki seçenekli olmasından olsa gerek, evetçiler ve hayırcılar diye ikiye bölünmüştük toplum olarak. Evetçiler, BM tarafından son şekli verilen ve o nedenle adına Annan planı denen çözüm planıyla Kıbrıs’ta siyasi bir çözüme ulaşılıp sonrasında da bütün Kıbrıs olarak Avrupa Birliği’ne katılmanın Kıbrıslı Türk toplumu olarak lehimize olduğuna inanıyor ve bunu savunuyordu.
Hayırcılar ise Annan planının bir çözüm planı olmaktan çok Kıbrıslı Türk toplumunun çözülmesini öngören bir plan olarak niteliyor ve şiddetle karşı çıkıyordu. Planın kabul edilmesiyle oluşacak iki oluşturucu devlete dayalı birleşik Kıbrıs devletinin Kıbrıs Türk toplumunun sonu olacağını ileri sürüyor, Oluşturucu Kıbrıs Türk Devletinin de bir aldatmaca olarak görüp Annan planıyla bir çözüme şiddetle karşı çıkıyordu. Toplum ak ve kara gibi ortada gri renkler bırakmaksızın iki kutba ayrılmıştı.
Sonuçta 24 Nisan 2004’te referandum yapıldı. Toplum yüzde 65’lik bir oranla planı kabul etti.
Aradan 6 yıl geçti ve 18 Nisan 2010’da cumhurbaşkanlığı seçimine gidiyoruz.
Gelişmelere bakıldığında olmaması gerekenlerin olmakta olduğunu gördüğümü ortaya koymak durumundayım. Garip bir şekilde, 24 Nisan referandumunun rövanşı için ortam oluşmakta olduğunu görüyorum. Eğer yanılmıyorsam, bu gördüklerim bir rövanş hazırlığıysa, bunun çok sakıncalı ve yanlış bir girişim olduğunu ifade etmem gerekiyor.
Başbakan ve UBP cumhurbaşkanı adayı Sayın Eroğlu’nun yakın çevresinden yayılan tavır, davranış ve sözler bir intikam alma sevdasının yükselmekte olduğunu gösteriyor.
Başbakan Eroğlu’nun bundan ne kadar bilgisi vardır onu bilemem ama, kendi insanını seven bir liderin buna izin vermeyeceğini düşündüğümden, kısmen bilse bile olayın vahamet arz etmeye doru gittiğinden haberi olmadığını sanıyorum.
Referandumun intikamını almaya kalkışmak, halktan intikam almaya kalkışmaktan başka bir şey değildir. Akıl karı da değildir. O referandumda evet kararı çıkmış olması beklendiği kadar yararımıza olmamıştır. Bu doğrudur. Ancak bunun sorumlusu evet diyenler değil, referandumu geciktiren hayırcı düşünce sahibi siyasetçilerdir. Ancak bunları konuşarak ve kavga ederek toplum olarak ilerleyemeyiz. Unutmamamız gerekir ki, referandumda evet kararı vermiş olmamızın kısmen de olsa toplum olarak yararını gördük ve hala görmeye devam ediyoruz. Kıbrıslı Türk toplumu referandum ile ayrılıkçı görünümden kurtulup birleşme isteyen toplum görünümüne girdi. Bu nedenledir ki aradan geçen 6 yıllık devrede bizi suçlayan ve mahkum eden bir tek BM Güvenlik konseyi kararı çıkmadı.
İşte bu yüzden 18 Nisan’da yapacağımız seçimleri 24 Nisan referandumunun rövanşını almaya çevirmeye kalkışmak topluma zarar verecek diyorum.
19 Nisan günü cumhurbaşkanlığı sarayında kimin oturacağı önemli değildir, önemli olan izlediği siyaset nedeniyle dünyada yarattığı algıdır.
Sayın Eroğlu, kendi halkına referandum yapma hakkını tanımaktan kaçınan bir Başbakan olarak tarihe geçmiştir. Bütün dünya onu uzlaşmaz ve şahin politikaların uygulayıcısı olarak kabul ediyor. Son bir iki haftadan beridir daha önce söylediklerinin tersini söylemeye başlamış olmasının fazlaca önemi olmadığını söylemeye bile gerek yoktur.
Toplum olarak geriye dönmemizin çok ciddi ve ağır bedelleri olacağını söylemek her aydın gibi bizim de görevimizdir diye düşünüyorum.
Siyaseti toplumun daha ileriye gitmesi için yapmak gerekir. Kendi egolarını tatmin uğruna toplumun bütününe zarar vermek için siyaset yapılmaz.
Umarım bu anlamsız rövanş alma sevdasından daha başındayken vazgeçilir ve aklı başında bir seçim kampanyası yaşarız.