Erdoğan: Kapıda torna makinesi yok

Türkiye Başbakanı Erdoğan, “Demokratik Açılım”ı anlatmak için bu kez yazar ve şairlerle bir araya geldi. Toplantıya katılmayan edebiyatçılara sitem eden Erdoğan, “Çıkışta torna makinesi yok” dedi.

Türkiye Başbakanı Erdoğan, “Demokratik Açılım”ı anlatmak için bu kez yazar ve şairlerle bir araya geldi. Toplantıya katılmayan edebiyatçılara sitem eden Erdoğan, “Çıkışta torna makinesi yok” dedi.

Türkiye Başbakanı Recep Tayip Erdoğan, sözlerine ''Böyle bir kahvaltılı, muhabbet sofrası demek istiyorum davetimize icabet etmeniz sebebiyle sizlere çok teşekkür ediyorum'' diyerek başladı. Türkiye hükümetinin ''Demokratik açılım'' kapsamında başlattığı milli birlik ve kardeşlik projesi hakkında bir çerçeve çizmek, bu konuda bilgi vermek ve toplumun önde gelen isimlerinin fikirlerini almak için bir dizi istişare toplantısı düzenlemeyi kararlaştırdıklarını anımsatan Erdoğan, bu toplantıların üçüncüsünün gerçekleştirilmekte olduğunu söyledi. Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti: ''Ancak geçmişten devraldığımız bir kısım sorun kümeleri, ülkemizin gelişme azmini olumsuz etkilediği gibi, insanımızın huzur ve selametini de olumsuz yönde etkiliyor. Ne insani açıdan, ne demokratik açıdan, ne de medeniyet değerlerimiz açısından yaşanan olumsuzlukları artık sineye çekmemiz, görmezden gelmemiz mümkün değildir. Statükoyu sürdürmek, mümkün de değildir Türkiye'nin menfaatine de değildir. Biz, idare-i maslahat yapmayı, durumu idare etmeyi, suya sabuna dokunmadan iktidarda kalmayı bir politika olarak görmüyoruz, böyle bir anlayışa sahip değiliz. Son dönemde devlet yönetiminde ciddi bir paradigma değişikliği yaşıyoruz. Anlayışların, politikaların, uygulamaların bir bir değiştiğine şahit oluyoruz. Ama can yakıcı bir kısım sorunlarımız hala devam ediyor. Bunlarla ancak el birliği yaparak, güç birliği yaparak baş edebiliriz. İnsanımızın canını yakan, enerjisini ve imkanlarını heba eden bu meseleler Türkiye'nin kaderi değildir. ''

'SÖZ UÇAR, YAZI KALIR'

Başbakan Erdoğan, ''Söz uçar, yazı kalır'' sözünü anımsatarak, bu toprakların son derece yetenekli, birikimli ve duyarlı edebiyatçıları, yazarları, mütefekkirleri, yine bu toprakların hikayesini, romanını, şiirini en güzel şekilde kayda düştüklerini anlattı. Hoca Ahmet Yesevi'den, Mevlana'ya, Hacı Bektaş Veli'den Yunus Emre'ye, Karacoğlan'dan Pir Sultan Abdal'a, Dede Korkut'tan Hoca Nasreddin'e, Fuzuli'den Nedim'e, Ahmet Hamdi Tanpınar'dan Ahmet Rasim'e, Halit Ziya, Orhan Veli, Aşık Veysel'e kadar ismini sayamadığı nicelerinin bu toprakların dili, kelamı ve kalemi olduklarını belirten Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Necip Fazıl kalemine nasıl bu toprakların ruhundan mürekkebini çektiyse, aynı şekilde Nazım Hikmet de bu toprakların destanını yazdı. 'Devlet Ana'yı yazan Kemal Tahir ile 'Osmancık'ı yazan Tarık Buğra aynı destanı, aynı ruh ikliminde unutulmaz cümlelerle edebiyat tarihimize nakşettiler. Orhan Kemal, Yaşar Kemal ne kadar bu ülkenin değeriyse, aynı şekilde Sezai Karakoç, Nurettin Topçu da bu ülkenin aynasıdır. Peyami Safa, Yahya Kemal Beyatlı, Sait Faik Abasıyanık, Fakir Baykurt, Oğuz Atay, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Nuri Pakdil, Mustafa Kutlu, Ömer Seyfettin, Halide Edip Adıvar, Akif İnan, Erdem Beyazıd... Farklı yerlerde duruyor gibi olsalar da, aynı kelimeleri kullanarak bu ülkenin ağıtlarını ve sevinçlerini yazdılar.”


'SANATIN DİLİ İLE SİYASETİN DİLİ FARKLI'

Başbakan Erdoğan, sanatın dili ile siyasetin dilinin elbette farklı olduğunu belirterek, ''Ancak en şunu tüm samimiyetimle söylüyorum. Bir siyasetçi olarak, bir milletvekili, bir genel başkan, bir başbakan olarak, sözün gücüne, sözün önemine, sözün ağırlığına bütün kalbimle inanıyor, sözün dilden değil, kalpten, gönülden söylenmesine çok büyük bir hassasiyet ve önem atfediyorum'' diye konuştu.
''Sürç-i lisan ettiğimiz, kastı aştığımız, yanlış anlaşıldığımız, öfkelendiğimiz zamanlar olabilir'' diyen Erdoğan, ancak siyasetin gündelik ve güvenilir uzak söylemini, seviyeli, ağırlığı ve inandırıcılığı olan bir üsluba dönüştürmek için arkadaşlarıyla tam bir hassasiyet içinde olduklarını söyledi. Söze gösterdikleri hassasiyeti, Türkiye'nin meselelerinden de esirgemediklerini ifade eden Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Ben, sürgünleri, mahpusları, mahkumları sayarken, elbette son dönemde yaşanan olumsuzlukları da unutmuyorum. Eşber Yağmurdereli'yi, Şanar Yurdatapan'ı, Fikret Başkaya'yı, Şamil Tayyar'ı, Hakan Albayrak'ı elbette unutmuyorum. Bu ülkenin Nobel ödüllü yegane yazarı Orhan Pamuk'a reva görülenleri elbette hatırımdan çıkarmıyorum. Düşünce ve ifade özgürlüğü konusunda devasa adımlar attık. Birçok yasalar değiştirdik, belki değiştirilmesi gerekenler var, hepsini hallettiğimizi iddia etmiyorum. Eksiklerimiz var ama bunların da giderileceğini ve giderilemeyişi önündeki engelleri anlatmaya ne zaman yeter ne de hani 'Ağlarım, anlatamam/Hissederim, söyleyemem/Dili yok kalbimin, ondan ne kadar bizarım' ifadesi var ya bir de bu var. Ama daha alacak çok yolumuz olduğunu biliyorum. Türkiye'de ifade özgürlüğü ne kadar daraltıldıysa, kronik meseleler o kadar ağırlaşmış, çözüm iradesi o kadar zayıflatılmıştır. Düşünce ne kadar tehlikeli görüldüyse, düşünürler ne kadar baskı altına alındıysa, Türkiye o kadar geri gitmiş, demokrasi ve milli egemenlik o kadar sıkıntı yaşamıştır. Elbette suça itilen çocuklar bizim görüş alanımızın, ilgi alanımızın dışında değil, bunlarla ilgili çalışmalarımız var. Elbette Hakkari'de hiç onaylamadığımız muameleye maruz kalan çocuk, İstanbul'da molotofkokteyli sonucu hayatını kaybeden kız yavrumuz, Samsun'da, Van'da saldırıya uğrayan siyasetçi bizim gündemimizin uzağında değil. Atılan yumruklar nasıl bu ülkenin barışına kastediyorsa, sokakları savaş alanına çevirenler de ülkenin huzuruna kastediyor.''
Bu haber 8 defa okunmuştur

:

:

:

:

DİĞER HABERLER