Nisan ayının yazı aratmayacak sıcak bir günü... Trafik çilesi derlerdi, eskiden... Yaşamayınca anlaşılmayan işte o çile artık bizim de başımızda... Hemen her gün radyoda trafik saatini kaçırmadan, hem de çok dikkatle dinlerim. Gözden kaçan, öyle küçük ayrıntılardan söz edilir ki, hak vermeden geçemem. Her trafiğe çıkışımda da mutlaka bir şeyler gözüme çarpar... Belki de gözüme girer demek daha doğrudur...
Sizi bir kenara sıkıştıran devasa jipler, kendilerini gösterecekler ya... Saygısızca yolunuzu keserek önünüze hışımla geçip durakta “zınk” diye duran otobüsler... Yolun ortasından aheste beste giden araçlar... Sağa mı, sola mı gideceğini bilmeyen zavallı sürücüler... Ne ararsanız vardır kısacası... Bunca araç kullananın ehliyetini bakkaldan mı aldığını kara kara düşünürsünüz, elde olmadan...
Havayolları’nın arkasından anayola çıkacağım. Öğle saatleri... Herkes bir an önce evine gitme telaşında... Yemek yiyip tekrar işe dönecekler elbette. Trafik akışı idare eder. Kırmızı ışık yanıyor ve ben de en önde bekliyorum. Derken anayoldan aniden bir motosiklet dönüyor. Ne yapacak demeye kalmadan, motorunu kaldırımın dibine dayayıp gitmeye kalkıyor. “ Hey, ne yapıyorsunuz?...” dememe kalmadan, elini sallıyor. “ Bir şey olmaz olmaz...” diyor. Sanki motosikleti çok umrumdaydı... Bu trafik akışında, bu nasıl bir aptallıktır ki başkalarının kaza yapmasına çanak tutuluyor. Ne kadar da cahiliz inanılmaz... Derken bir polis arabası geçiyor anayoldan. Motosikleti görmesi için dua ediyorum, görmüyor...
Aslında biz hep biraz Avrupalı olmakla övünürüz. Övünürüz de yaptıklarımıza bakılırsa hiç de öyle değiliz gibi geliyor. Trafik, insan, hayvan ve taşıt akışının tümüdür ve burada en önemlisi canlıların hayati tehlikeye karşı korunmasıdır. Öncelikli onlardır.
Fransa’da bir yaya, daha yola adımını atar atmaz, taşıtlar duruyor. Bunun trafik kurallarından en önemlisi olduğunu öğrendim. Elbette kendini tehlikeye atarcasına adım atmayı kastetmiyorum. “ Herkes gider Mersin’e, biz gideriz tersine...” dercesine bir tutum sergiler olduk. Başkalarına saygı gitgide azalıyor gibi geliyor bana.
Yeni nesle bakıyorum, bir de ana-babalarına... Toplumcu, yardımsever, emeğini esirgemeyen, paylaşımcı, özverili ailelerden çıka çıka bencil çocuklar yetişiyor. Biz nerde hata yaptık, ya da yapıyoruz? Bizim çektiğimiz sıkıntıları çekmesinler deyip, her türlü fedakarlığı yaptıkça onlar daha bencil ve çıkarcı oluyorlar. Sadece kendini düşünen, durmadan tüketen, az çalışıp çok kazanmayı hayal eden ya da kolay kazanma yolları arayan bir nesil....
Biz, doğrulara çıkan yolları nerede kaybettik, diye düşünüyorum. Hani çocukluğumuzda yolunu kaybeden tavşanları karmaşık yollardan evlerine ulaştırıyorduk ya, bulmacalarda... Saygıya, sevgiye ve dayanışmaya giden yollar çoktan haritadan silindi de haberimiz mi yok?...
* Böyle olmayanlar alınmasın lütfen. Herkesi aynı kefeye koymadığımı bilmelisiniz.