Kırk yıl

Koskoca bir ömür boyu, saltanat, her kula kolay kolay nasip olmaz. Ama istisnalar Kıbrıs’ta yaşanmıştır. Bir de doğu bloğundaki komünist-sosyalist rejimler çökünceye, çökertilinceye kadar tek lider-tek adam sultası yaşanmıştır.

Koskoca bir ömür boyu, saltanat, her kula kolay kolay nasip olmaz. Ama istisnalar Kıbrıs’ta yaşanmıştır. Bir de doğu bloğundaki komünist-sosyalist rejimler çökünceye, çökertilinceye kadar tek lider-tek adam sultası yaşanmıştır.
Küçücük ülkemizde ve toplumumuzda, kırk yıl, gücü ve saltanatı elinde tutmayı başaran Rauf Raif Denktaş’tır. Dr. Derviş Eroğlu da 35 yıldan beri siyasette, iktidarda kalmış, beş yıl da Cumhurbaşkanlığı sarayında saltanatı sürdüreceğe benziyor. Kırk yıl Denktaş, kırk yıl da Eroğlu ve aileleri.
Gözümüz yok, Allah uzun ve sağlıklı ömürle birlikte bir 40 yıl daha hanedanlık nasip etsin kendilerine.
Özellikle Amerika’da, siyasi bir liderin, Cumhurbaşkanının görev süresi ve saltanatı dörder yıldan iki dönemle sekiz yılla sınırlanmıştır. Başka gelişmiş ülkelerde de hiçbir politikacı, lider öylesine uzun süre halkının başında kalamamış, toplumunu/ulusunu yönlendirememiş, idare edememiştir.
Nice diktatörlere bile kısmet olmamıştır. Birkaç istisna da baskı, ezgi, dehşet, entrika ve terör yolu ile elindeki gücü bırakmamıştır, saltanatını sürdürmüştür.
Siyasi yaşamımızın tarihine bakıldığında görülecektir. Rahmetli Dr. Fazıl Küçük dönemi de hayli uzun gitmiştir. O da, ciddi rakiplerini ekarte etmeyi başarmıştır. Fakat asla, baskı, tehdit ve şantaja başvurmamıştır. Çekil bir kenara otur dendiği zaman, elindeki gücü ve saltanatı teslim etmesini bilmiştir.
Kıbrıs Türk toplumu gibi uysal, liderine saygılı ve bağlı, kalk dendiği zaman kalkan, otur dendiği zaman oturan başka bir toplum dünya üzerinde zor bulunur.
Bu toplumun bir ferdi, sıradan bir halk çocuğu olarak, kendimi bildim bileli Dr. Küçük, Denktaş ve Eroğlu’ndan başka bir siyasetçi ve lider arkasından yürünüldüğüne tanık olmadım.
Onlara yürekten inandım, peşlerinden yürüdüm, çoğumuzun yaptığı gibi.
Fakat koşullar değiştikçe, deneyimim arttıkça, toparlandıkça, özellikle de bir gazeteci olarak sorgulamaya, yaşananların nedenlerini araştırmaya başlayınca anladım ki
Çok aldatıldık, çok yanlış yönetildik, affedersiniz ama tabir caizse, bir sürü gibi yönlendirildik, yönetenimizin-kimilerine göre çobanımızın- kontrolünden hiç çıkmadık. Ne verildiyse, önümüze ne konduysa sükûnetle ve kanaatle kabul ettik.
Siyasi partiler, liderler çoğaldıkça, muhaliflerin sesleri yükseldikçe öğrendik ve gördük ki oynatıldık, manipüle edildik. Siyasi yaşamımız, siyasi partilerin içleri, meğer çıkarcı ve fırsatçılarla dolu. Zamanına ve yerine göre güç ve iktidarı ele geçirme yarışı artarak yeni baştan şekillenme yoluna kaydı.
Değişim arayan ve sorgulamaya başlayanların sesini kısmak, onları sindirmek gerekti.
Gereken, ustaca, yapıldı.
Vatan, millet, Bayrak edebiyatı hovardaca kullanıldı.
Yıllarca bu böyle devam etti. Varoluş mücadelesi, birlik, beraberlik, dayanışma sloganları arkasına sığınılarak toplumun kafasına, “benden, bizden başka lider Kıbrıs Türk toplumunu selamete, bağımsızlığa, egemenliğe götüremez” inancı kazındı.
Ancak, öyle anlaşılıyor ki enerjik, zeki ve atılgan gençler hegemonyanın, tekelciliğin kötü gidişatını sezinlemiştir. Ve
Değişim gereğini vurgulamaya başlamıştır.
Tahsin Ertuğruloğlu, ilk kez, yüksek sesle “bu düzen değişmelidir, parlamenter sistem Kıbrıs Türk toplumuna uygun değildir, başkanlık sistemine geçilmesi kaçınılmazdır” diyerek kendi siyasi partisi içinde kazan kaldırmıştır.
Yıllardan beri ülkeyi ve halkımızı idare eden UBP içindeki hanedanlığı noktalamak istemiştir. Cumhurbaşkanlığına adaylığını koymuştur ve ulu önder Rauf Denktaş tarafından “nihayet rahatlıkla oy verilebilecek bir aday” olarak görülmüş ve başlangıçta desteğine mazhar olmuştur.
Fakat, birdenbire, ne düşünülmüş ne hesaplanmışsa Sayın Denktaş ve oğlu Serdar, kadim düşmanları olarak gördükleri Derviş Eroğlu’nun yanında-arkasında yer almayı tercih etmiş, saf değişmiştir. Eroğlu’na 40 yıllık iktidar hakkı tanımıştır.
Denktaşlar, Ankara’nın desteğini yitirdikten, TC Başbakanı Erdoğan tarafından “işi bitirildikten” sonra, acaba, intikam hırsı ile mi pozisyon değiştirmiştir?
Kıbrıs Türkünün, lider ve hükümet seçimlerinde büyük rol oynamış olan gelmiş geçmiş Ankara hükümetleri ki, yıllarca, Eroğlu’nun sivrilişine olumsuz yaklaşmıştır, bu kez bilerek ve isteyerek mi Sayın Talat’ı ve Sayın Ertuğruloğlu’nu harcamıştır? Şu anki Kıbrıs politikası mı bunu gerektirmiştir? Aksi düşünülebilir mi? Yani, Kıbrıs’taki seçmen, Ankara’ya rağmen mi Eroğlu’nu saraya, liderliğe, Kıbrıs müzakereciliğine taşımıştır? İnanamıyorum. Ankara Talat’ı ve Ertuğruloğlu’nu güçlü bir pozisyonda görmeyi istedi de bunu başaramadı mı. Olacak iş değildir. Kıbrıs’ta, Kıbrıs Türk toplumu içinde bir iğne dahi yer değiştirecek olsa önceden bilen Ankara yetkilileri, bu kez, etkisiz kalarak mı Eroğlu’na 40 yıllık iktidarı engelleyemedi?
Kıbrıs Türk halkı, seçmeni, genç kuşağı ne diyor? Değişim için bir hareket başlatmaya hazır mı?
Ertuğruloğlu öncülük etmeye soyunacak mı? Seçimlerde kazandığı oy sayısına bakıldığında, başlatacağı değişim hareketinin tutacağı görülmektedir düşüncesindeyim
Bu haber 185 defa okunmuştur

:

:

:

: