Pazar Günü KKTC Hava Sporları Federasyonu uçakları ile özellikle Karpaz’ı havadan muhteşem bir şekilde görebildiğimiz ve Karpaz’ın sunduğu doğal güzellikleri hayranlıkla seyrettiğimiz bir uçuşun ardından Geçitkale Hava Meydanı’nda aldım kötü haberi. Oysa o ana kadar “elektriğe kavuşmuş” ve doğal güzelliklerini korumasını başarabilmiş bir Karpaz Bölgesi’nin özellikle sadece “butik” oteller ve pansiyonlarla Avrupalı turistler için ne kadar cazip bir yer olduğunu düşünmekteydim.
Rum Kesimi’nde tabiatın tüm cazibesini yitirmiş olması aslında Kuzey Kıbrıs ve Karpaz için belki de büyük bir şans olabilir. Ada’nın en güzel köşesi konumunda olan bu köşe dilerim zevksiz beton yığınları ile doldurulmaz. Tam tersine adanın ve tabiatın her türlü tadını çıkarmak amacıyla gelen “entellektüel” turistlerin Karpaz’ın yöresel ekonomisine de katkıda bulunduğu Akdeniz’in cazip köşelerinden biri olarak kalırsa sanırım tabiat da en iyi şekilde korunabilmiş olur. Bu açıdan oraya elektriğin gelmesi çok doğru. Çünkü sözünü ettiğim “paralı turistte” belli teknolojik servisler istemekte ama öte yandan çevresinde beton yığınlarının olmadığı bir ortama değer vermekte.
İşte böyle pilotlarımız Mehmet Bey ve Serdar Bey aynı zamanda Kuzey Kıbrıs Havacılığı’nın öncüleri olarak bizleri gezdirirken aklımdan bunlar geçmekteydi. KKTC Hava Sporları Federasyonu’nun örneğin Almanya’daki dostlarla yapabilecekleri işbirliği ve bu sayede Kuzey Kıbrıs Havacılığı’nın desteklenmesi gibi severek ve gönüllü yapabileceklerim kafamdan geçerken geldi sözünü ettiğim kötü haber.
PKK saldırısı ve 15 askerin yaşamını yitirdiği haberi bir anda herkesin haklı olarak üzülmesine neden oldu. Türkiye’de hükümetin özellikle ülkenin AB üyesi olabilmesi yolunda başarılı adımlar atmakta olduğu, iş çevrelerinin ekonomik durumu övdüğü ve özellikle Kıbrıs Sorunu söz konusu olduğunda TC ve KKTC hükümetlerinin sıkı bir işbirliği ortamında zor koşullarda koşturdukları bir ortamda PKK Terörü birden Türkiye’nin gündemine oturuverdi.
Oysa Kürt Sorunu’nun parlamenter demokratik sistem içinde çözülmesi için belki de ilk defa bir genel seçim sonrası mecliste temsil edilen ve kendilerini “Türkiyeli Kürtler’in temsilcisi” olarak tanımlayan bir partinin de katkısıyla barışçıl bir şekilde gerçekleşmesi için bir şans da yakalanmıştı. Ancak DPT’nin mecliste olmasından en çok rahatsız olan PKK Terör örgütü olsa gerek ki Türkiye’de seçimler sonrası terör eylemleri de artmaya başladı.
En son gündeme gelen saldırıların ve katledilen askerlerin verdiği acı insanları radikal kararlara yönlendirmekte. Hem Türkiye’de hem de Kuzey Kıbrıs’ta sokaklarda bir yandan terörü haklı olarak lanetleyen insanlar Türkiye’nin Kuzey Irak’ta “sınır ötesi bir operasyon” yapmasını talep etmekteler. Bu talep terörün varmış olduğu boyutlarda anlaşılır bir beklenti.
Ancak bence şu anda teröre karşı alınacak en önemli tavır belli çevrelerin Türkiye’yi terörist kışkırtmalar ile bir bataklığa çekme çabalarına karşı soğukkanlı bir şekilde düşünerek verilecek kararlar olacaktır. Kuzey Kıbrıs’ta TSK mensupları zaten varlar. TSK bence yapması gereken görevleri fazlası ile yerine getirmekte ve Türkiye’nin güzelim insanları can vermekteler. Terör ile mücadele alanında askeri açıdan hiç bir eksik yok.
Ancak terör denilen illet sadece polisiye ve askeri tedbirlerle yok edilememekte. Bunu öğrendik artık. Bu nedenle TSK’yi Kuzey Irak’ta hali hazırda yerine getirmekte olduğu görevlerin boyutlarını aşan bir misyonla görevlendirmek korkarım Türkiye’nin aleyhine sonuçlar getirecek. Çok daha fazla cana malolacak ancak belki de terörün kurutulmasına katkı sunmayacak. İşte bu nedenle kaybettiğimiz insanlarımızın acısıyla daha nicelerini amacımıza ulaşmaksızın kaybedeceğimiz bir ortama göndermek bence sorunu çözmeyecek.
Oyuna gelmemeliyiz!