Muhteşem bir sergi ve ardından Kıbrıs’ta acil nöbetçi eczaneler

31 Ekim 2007 akşamı İstanbul Modern Sanatlar Galerisi’nde gerçekten “muhteşem” bir sergiyi gerçekleştiren Kıbrıs Vakıflar İdaresi Genel Müdürü Hatice Çavlan’ı kutlarım.

İstanbul’da seçkin bir konuk grubuna tanıtılan sergi 1 ve 30 Kasım 2007 tarihleri arasında sanırım geniş bir kitleye Kıbrıslı Türkler’in tarihini tanıtmak açısından çok yararlı olacak. Aynı serginin daha ufak bir çapta Avrupa Parlamentosu koridorlarında da sunulacak olması beni çok sevindiriyor. Çünkü bu sayede çok sayıda Avrupa Parlamentosu milletvekili, asistanları, komisyon memurları, bürokratlar ve diplomatlar Kuzey Kıbrıs Gerçeği’ni başka bir boyuttan öğrenme olanağı bulacaklar.

 

Bu güzel olayın çoşkusunu yaşadıktan sonra ve “Kuzey Kıbrıs Gerçeği” bu şekilde çok daha iyi anlatılabiliniyor diye sevinerek bir gece Ercan’a geldiğimde bir başka “Kıbrıs Gerçeği’ni” tanımak zorunda kaldım.

 

Oldukça “soğuk almış” bir vaziyette indiğim uçaktan tek bir düşünce ile Girne yoluna koyuldum. Otelime gitmeden önce bir “nöbetçi eczane” bulup ağrıyan boğazıma ve diğer bu durumdaki klasik sağlık sorunlarıma bir çare bulmak arzusundaydım.

 

Çünkü hem Almanya’da hem de Brüksel’de ve hatta bazen Türkiye’de gerektiğinde “nöbetçi eczane” arayıp derdime çare bulmuştum.

 

Girne’de ilk bulduğum eczanenin kapısında başka ülkelerde olduğu gibi bir “nöbetçi eczane” adresi bulduğumda sevindim. Her şey yolundaydı. O “nöbetçi eczaneyi” ararken bulduğum başka bir eczanede “nöbetçi eczane” olarak bambaşka bir eczanenin adını ve adresini okuduğumda “bir kabarenin” başladığını ve benim de “yanlış roldeki” oyuncusu olduğumu farkettim.

 

Buna rağmen ilk adresi aramaya devam ettim ve buldum. Ancak nöbetçi olduğu halde kapalı olan eczanenin kapısındaki yazı bir “Aziz Nesin öyküsüne” kaynak olmaya adaydı. Nöbetçi eczacı bir telefon numarası yazmış ve bu numarayı ancak altını da kalınca çizdiği bir şekilde “acil” hastaların arayabileceğini belirtmişti. “Nöbetçi” nöbet tutmuyordu yani. “Acil” kavramı ise her türlü yoruma açıktı. Ben “bademcikleri şişmiş, yutkunamayan, sürekli öksürmekte ve burnumu silmekte olan halimle “acil” olmayan “sıradan” bir hasta idim. Bundan dolayı “cezalanarak” sabaha kadar bu durumda beklemem gerekiyordu. “Zatürre olup, ölmeden” son ilacı alma hakkımı kullanamadığıma mı yanayım ya da sevineyim bilemedim. Almanya’da eczacısının bu derece “hasta dostu” olabileceği bir köy bile düşünemiyorum.

 

Ertesi gün bu uygulamanın “güvenlik” nedeniyle yapıldığını duyduğumda daha çok şaşırdım. Almanya’da tüm eczaneler nöbetçi olduklarında güvenlik nedeniyle ufak bir “pencerecikten” hizmet verirler. Yani dükkanı kapayıp, bir kağıt yapıştırıp eve gidemezler.

 

Hem de eğer güvenlik söz konusu ise kimse bilmediği müşterilerine cep telefonunu bildirip “ beni arayın” diye not yazmaz. Çünkü niyeti “kötü” olan zaten gerekirse
Bu haber 489 defa okunmuştur

:

:

:

: