Yeni bir söyleyiş biçimi dilimize yerleşiyor. Özürlü değil, özel çocuklar... Belki sayıca çok olmadıklarını düşünüyorsunuz ama sokağa çıkamayan ya da çıkarılmayıp saklananlar da katılınca azımsanmayacak sayıdalar...
Galiba altı yıldır İşitme Engelli Çocuklara manevi annelik yapıyorum. Son yıllar da pekçok sorunları ile yakından ilgilenen kurum ve kişiler çoğalınca ben de daha az ilgilenir oldum. Zaten onların bana gereksinimleri varsa hemen arıyorlar.
Geçenlerde devlet kütüphanesindeydim. Oraya sık sık gitmeyi, kitaplar almayı alışkanlık haline getirenlerdenim. Bazen kaynak için gittiğimde orada oturarak da notlar aldığım olur. Pekçok gence orayı öğretmedik. Bu bir alışkanlık işi, özellikle de öğretmenlere düşen bir görev bence. Bakıyorum anaokullarını marketler götürüp alışveriş yaptırıyorlar. Belki ben rastlamadım ama kütüphanede hemen hemen hiç görmedim diyebilirim.
Neyse raflarda kitap ararken, “İndigo Çocuklar”a rasladım. Bir keresinde de tv. de bu konuda bir söyleşi dinlemiştim. Öğrendikçe neleri bilmediğinizi keşfediyorsunuz. Bilmemek sizi utandırıyor hatta. Kitabı okurken allak bullak olduğumu itiraf etmeliyim. Öğrenci ailelerinin hemen hepsi dil birliği yapmışçasına, her yaramaz çocuğa hiperaktif damgasını vurur. Hatta bunu bir mazeret gibi göstermeye çalışır. Bakın bu hiç de sizin düşündüğünüz kadar hafife alınacak bir konu değil. Bence bu konuda çok bilgilenmelisiniz. Derse ilgisi az olan, çalışmayı sevmeyen çocuklara hemen bu damgayı vurmayın. Çünkü bu basit bir konu değil, hiç değil...
Kitabın yazarı Lee Carroll ve Jan Tober. Kitabın arkasındaki tanıtımda şunlar yazıyor.
“İndigo Çocuklar, dünyaya- dünyayı değiştirmek üzere- yeni bir bilinç ve enerjiyle gelen bilge varlıklardır. Onlar şu sırada çocuk ya da genç yaşta bulunmaktadırlar. Bu çocuklar çevreleri tarafından anlaşılmamakta, onlara çoğunlukla UYUMSUZLUK, DİKKAT EKSİKLİĞİ ya da HİPERAKTİFLİK tanıları konulmakta ve bu üstün zekalı ve yetenekli çocuklar, sonuçta ilaçlarla uyuşturulup harcanmaktadırlar. Oysa onların dengeli, uyumlu bireyler olarak yetişip tüm insanlık için son derece önemli olana misyonlarını gerçekleştirebilmeleri için anababaları, öğretmenleri, doktorları ve tüm çevreleri tarafından anlaşılıp desteklenmeleri gerekmektedir. Bizler bu çocukları ve onların olağanüstü özelliklerini tanımalaı, onlara sevgi ve saygıyla rehberlik yapmalıyız. “
Kitapta onları tanıtan bölüm inanılmaz şaşırtıcı... İndigo Çocuklar bilgisayarları inanılmaz kullanıyorlar. 3-4 yaşında bir İndigo, 65 yaşındaki bir yetişkinin anlayamadığı bilgisayarları anlayabiliyor. Onlar teknolojiye yönelen çocuklar... Onlar teknolojik çocuklar, teknoloji için doğmuş çocuklar...
Kuralları sevmiyorlar ve onlara uymakta da doğal olarak çok zorlanıyorlar. Kendi türlerindekilerle çok iyi anlaşıyorlar ama farklı olanların yanında içe kapanıyorlar. Onlar dünyaya bir asalet duygusuyla gelir ve öyle de davranırlar.
Yazar, kitabın 26. Sayfasında on altı yaşın altındaki çocukların % 90 ının İndigo olduğu iddiasına da yer veriyor. Şayet durum böyleyse onları daha iyi tanımalıyız. Yine yazarın araştırmalardan aldığı bilgiler ışığında bu çocuklar 1985’ten itibaren dünyaya gelmeye başladılar, deniyor.
İndigoların farklı tiplerinden de söz ediliyor. Örneğin İNSANCIL- KAVRAMCI- SANATÇI- BOYUTLAR ARASI olmak üzere sınıflandırıyor. Bu çocuklarla daha çok küçük yaştan itibaren açık bir şekilde konuşun, büyükmüş gibi konuşun, onlar anlayacaktır,deniyor. Hani zaman zaman büyümüş de küçülmüş dediğimiz çocuklar var ya sanki onların tanım gibi geldi bana...
Lütfen ister anne-baba, ister öğretmen, her kim olursanız olun ama bu kitabı mutlaka okuyun....