Beklenen rapor Salı Günü Brüksel’de kamuoyuna açıklandı. “Türkiye İlerleme Raporu”, “Yenilenmiş Katılım Ortaklığı Belgesi” ve “AB Genişleme Stratejisi ve 2007 – 2008 Döneminde Temel Zorluklar” başlıklı üç belgeyi incelediğimizde Türkiye Konusu’nun artık “iyi” analiz edilebildiğini görmekteyiz.
2007 İlerleme Raporu Türkiye’nin Kopenhag Kriterleri açısından başarılı olduğunu, siyasi ve kurumsal krizleri başarıyla yönettiğini, erken genel seçimlerin demokrasi açısından “örnek” bir şekilde gerçekleştirildiğini, ardından hızla hükümetin kurulmasının ve cumhurbaşkanının seçilmesinin olumlu olduğunu, kamu yönetimi alanında ilerlemeler kaydedildiğini övgüyle belirtiyor. Ekonomik gelişmeler olumlu değerlendiriliyor.
Elbette Türkiye’nin “hak ettiği” eleştiriler de var. Özellikle “
Bir bütün olarak tüm olumlu ve olumsuz tespitler yapıcı bir dille kaleme alınmış ve de Türkiye’ye “köstek” değil “destek” olmak amaçlanmış. Bu durum sevindirici.
Söz konusu Kıbrıs olduğunda AB’nin Rum Kesimi ve Yunanistan tarafından “markaja” alındığı ve raporun bu nedenle “objektif” olmadığı ortaya çıkıyor. Kuzey Kıbrıs’a yönelik sözlerini bugüne kadar gerçekleştirememiş bir AB’nin Türkiye’ye yönelik olarak Kıbrıs Sorunu’yla ilgili aslında “doğru tavrı” nedeniyle “müzakerelerde sekiz başlığın açılmaması ve hiç bir başlığın geçici olarak kapanmaması” şeklindeki “haksız cezayı” sürdürmesi olsa olsa Türkiye’de AB karşıtlarını güçlendirecektir.
Kıbrıs ile ilgili olarak seçilen dil nedeniyle Kuzey Kıbrıs Halkı’nın belki de Güney’deki Rumlar’dan çok daha fazla sahip çıktığı AB Değerleri’nin bizzat AB Komisyonu tarafından ne derece yaşama uygulandığı sorgulanmalı bu raporda.
Bu rapor bir kez daha gösteriyorki Kuzey Kıbrıs’ın hak ettiği raporların yazılabilmesi için sadece “Brüksel’de” vakit geçirmek ve bizzat vatandaşı oldukları ülkelerin başkentlerinde Kuzey Kıbrıslı’ların onlara verdiği önemin yüzde otuzunu bile görmeyen AB Komisyonu temsilcileri ile görüşmekle yetinmek büyük hata olur. Kuzey Kıbrıs, AB başkentlerindeki hükümetleri ve parlamentoları kazandığı oranda hem komisyonu hem de Avrupa Parlamentosu’nu aşabilir. Brüksel’in Berlin, Londra, Paris ya da Varşova’ya “hayır” diyebilme şansı olmadığını bizzat beş buçuk yıllık AP deneyiminde defalarca yaşamış bir milletvekili olarak Kuzey Kıbrıslı dostlarımın bu Brüksel Raporu nedeniyle morallerinin bozulmaması en büyük dileğim.
Ekonomisi ileriye giden Kuzey Kıbrıs “cazip bir pazar olarak” Almanya, İngiltere, Fransa, İsveç, İspanya ya da Polonya gibi ülkelerin ekonomisine “para kazandırdığı” oranda inanın Brüksel Raporları da değişiverecek. İşte bu hedefe ulaşmak gerekiyor.