Hizmet Vermek

Türkçe’de kamu sözcüğü halk hizmeti gören devlet organlarının tümü ya da bir ülkedeki halkın bütünü, halk olarak adlandırılır. Kamu da iş görenlere ise memur ya da kamu çalışanı adı verilir.

Türkçe’de kamu sözcüğü halk hizmeti gören devlet organlarının tümü ya da bir ülkedeki halkın bütünü, halk olarak adlandırılır. Kamu da iş görenlere ise memur ya da kamu çalışanı adı verilir. Bu sözcüğün İngilizce’deki karşılığını ise ‘civil servant’ yani memur, kamu çalışanı sözcüğü karşılamaktadır. İki dildeki bu farklı sözcükler temek olarak aynı şekilde algılansa da bu görevi yapanları incelediğimiz zaman arada bir fark olduğunu görüyoruz.

Hak, hukuk, adalet ve demokrasi ülkesi olan İngiltere’de civil servant sözcüğü insanların o pozisyonlardan ve halkın o pozisyondakilerden ne beklediklerini açıklıyor. Civil service (kamu hizmeti) işini yapacak olanlar o işin gerekliliklerinin ne olduğunu ve ne yapmaları gerektiğini gayet iyi bir şekilde biliyorlar. O nedenle bunu ya kabul ederler ya da etmezler. Bu iki durumun aksine herhangi bir davranış sergilemeleri mümkün değildir. Geçmişte ırkçılık vardı evet ama artık 21. yüzyıldayız ve ırkçılığa müsaade verilmiyor. O nedenle civil servantlar, ırk, dil, din, renk ayrımı yapmadan tüm vatandaşlara eşit hizmet vermekle sorumludurlar. Bu eşitliği sağlayamamaları durumunda ise haklarında dava açılıyor ve yüklü tazminat ödemeye mahkum oluyorlar.
Bu sistemdeki eşitlik bizimde müzakerelerde öne sürdüğümüz ‘eşit hak’ konusuyla aynıdır. Peki sizce bizim ülkemizde kamu çalışanlarımız acaba halkın hak ettiği hizmeti tıpkı İngiliz sistemindeki gibi verimli ve eşit olarak verebiliyorlar mı? Dürüst olmak gerekirse hayır veremiyorlar. Hatta vatandaşlar hizmet haklarını aramak için kamu çalışanlarının kapılarını çaldıkları zaman büyük bir tepkiyle karşılaşıyorlar. Bu durum günlük hayatımızda sıkça karşılaştığımız bir durumdur. Bu tepkilerin nedenini sorguladığımız zaman ortaya çıkan cevap şudur; kamu çalışanları halka değil, sadece devletin kademesine hizmet vermek için varlar. Unuttukları nokta ise, halka hizmet vermedikçe var olamayacakları…
İngiliz parlamento sistemine geri dönüp baktığımız zaman parlamentoya girmek isteyenlerin şan, şöhret ya da servet için değil, halka gerçek hizmeti verebilmek için parlamentoya aday olduklarını görürüz. Nitekim o aşamaya gelmeden önce uzunca bir süre farklı kademelerden geçmiş ve halka hizmet vermişlerdir ve bir gün parlamentoya girmeleri durumunda yapacaklarının hizmet vermek olduğunu bilmektedirler. O makama gelmek onlar için onur verici bir durumdur ve bu nedenle hiçbir başka amaç gözetmeden sadece görevlerinin gereğini yerine getirmek için çalışırlar. Görevlerini gerektiği gibi yaptıkları takdirde de karşılığını alırlar. Parlamento onlara servet vaat etmez ancak görevden ayrıldıkları zaman edindikleri o tecrübeleri hayatlarının diğer evrelerinde verimli olarak kullanma şansını verir. Peki bizim ülkemizdeki milletvekillerimiz için aynı şey söylenebilir mi? Siyasilerimizin kaç tanesi hizmet verme aşamasından geçerek meclise gelmiştir? Dürüst siyaset, dürüst siyasetçi ve dürüst hizmet bekleyen halkımızın bu beklentilerini acaba ne kadar karşılayabiliyorlar? Bu sorunun cevabını kendileri ve kendilerinden hizmet bekleyen ve hak ettiği hizmeti göremeyen vatandaşlarımız cevaplasın…

Özer ASAF
Bu haber 24 defa okunmuştur

:

:

:

: