Gövde Gösterisi
Kurultay’ın yapıldığı salona daha önce de kurultay ve benzeri toplantılara da giden biri olarak ilk defa bu derece dolu yaşadım. ÖRP gerçekten çok profesyonel bir çalışma ile gerçekte hayatlarında değil bir kurultaya gitmek belki bir parti toplantısı bile görmemiş bir kitleyi seferber etmişti. Türkiye’de olsa “kömür dağiıttılar herhalde” şüphesi uyandıracak bir kalabalık idi. Salonda da bu iş için yüklü para aldığı belli olan sanırım Türkiyeli zayıf ve yarım sakallı ve de kravat takmamaya özen göstermiş bir görevli bazen herkese ıslık çalmalarını söyleyerek ve kendi de ıslık çalarak, bazen elinde fotoğraf makinesi önemli resimlerin çekildiğine emin olmak isteyerek aldığı paranın hakkını vermeye çalışmaktaydı. Politikacı bir babanın oğlu olmanın haricinde lise yıllarından beri oldukça uzun süredir aktif politikada olan bir birey olarak tv ekranlarına ve gazetelere yansıyan sonucun verilen paraya değdiğini tasdik edebilrim. Tek merak ettiğim kurultayında Türkçe’nin Türkiye’deki gibi konuşulduğu ve Türkiyelilerin tabanının çoğunluğunu oluşturduğu bir partinin tüm Kuzey Kıbrıslıları nasıl kucaklayabileceği?
Özellikle birlikte Brüksel’de iyi bir işbirliği yaparken ne derece profesyonel olduğunu da gördüğüm AKP Genel Başkan Yardımcısı Egemen Bağış’ın “bakanımız” diye selamlanması bu derece iyi hazırlanan kurultayın eksileri arasındaydı. Hele mikrofonda çok ateşli konuşmalar yaparken en fazla kendi coşan şahsın “Turgay Avcı iktidara” sloganını attığında o esnada yanımda oturan ve DP’den sıcağı sıcağına ÖRP’ye transfer olmuş olan belediye başkanına sordum “Avcı iktidarda değil mi? Bu hükümetin Dışişleri Bakanı değil mi?’ diye.
Suriye ve Avrupa’nın pek sevilmeyen Radikalleri
Yurtdışı konukları konusu da Kuzey Kıbrıs’ın özellikle AB ülkelerinde derdini anlatması konusunda ne derece yararlı idi emin değilim. En başta KKTC için oldukça önemli olan AB ülkelerini ve ABD’yi oldukça rahatsız eden ve aynı şekilde yine KKTC için çok önemli bir müttefik olan İsrail tarafından kaygıyla izlenen tüm dünyanın dışladığı bir Suriye’nin temsilcisinin en önemli yabancı konuklardan biri olmasının yorumunu bu kurultayı değerlendirecek olan ÖRP’li dostlarıma bırakıyorum.
Ancak bir ricam var. İtalya’da şu anki koalisyonda bakan konumunda olan Bonino’nun partisinin milletvekili Maurizio Turco ile tam beş sene Avrupa Parlamentosu’nun İç İşleri Komisyonu’nda oturduk. Kendisi gerçekten çok efendi sevdiğim bir insan. Ancak mensubu olduğu grubu Radikaller hem Hristiyan Demokrat hem de Sosyal Demokrat Camia’da hiç mi hiç sevilmezler. Örneğin onlardan gelen öneri ve teklifler genelde hep red edilir. Radikal politikacıların Kuzey Kıbrıs’ı bugün seviyor olmaları onların bir kaç yıl önce PKK ve Ermeniler konusunda aldıkları tavırlar göz önünde tutulduğunda çok sevindirici bir gelişme. Bunda tabiiki Türkiye’nin özel lobi faaliyetlerinin katkısı büyük. Ancak nacizane bir öneriyle AP’de Radikaller’in kiraladığı bir odada basın toplantısı yapılmamasının yaralı olacağını söylemek isterim. Ayrıca hatırlatmakta da yarar var. Mehmet Ali Talat, KKTC Başbakanı iken biz Sosyalist Meclis Grubu olarak Parlamento Basın Salonu’nu KKTC Başbakanı’na sunmuştuk ve o da bir basın toplantısı yapmıştı. Yani bunlar zaten oldu.
Bilmiyorum fark edildi mi? Başbakan Ferdi Sabit Soyer’in AB’de sosyal demokratlarla ya da yeşillerle iyi ilişkiler kurmasına karşı top yekün direniş gösteren Rum Kesimi, İtalyan Radikalleri konusunda göstermelik tepki veriyor. Çünkü KKTC Sorunu’nu İtalyan Radikalleri’nin sahiplenmesi AB’deki hristiyan demokratların ve sosyal demokratların Rum Kesimi ile yakınlaşmasında “psikolojik” etki yapabilmekte. Bu nedenle KKTC için AB’de gönüllü olarak koşturan bir birey olarak bu detayları hatırlatmakta yarar görüyorum.
Aşk
Brüksel’de AP kafeteryalarında hep “çıtır” Türk kızları ile oturmaya bayıldığı için Türk gazetecilerin diline düşen Marios Matsakis sonunda birini tavlamış galiba. Bence iyi olmuş. Aferin o kıza. Sanırım “beni seviyorsan artık bırak bu Rum Radikal politikacı numaralarını ve titre kendine dön” demiş olsa gerek ki Marios’un son demeçlerinin ardından “Müslüman oluyorum adımı da Mehmet olarak değiştiriyorum” açıklamasına şaşırmayacağım. Yalnız Mehmet Marios Matsakis’e hatırlatmakta yarar var. Eğer Rum tarafında askerliği sayılmazsa Güvenlik Kuvvetleri’nde “vatan korumak” durumunda kalabilir. Eskiden yürüttüğü Türk Bayrağı da bu sayede emin ellerde olur. Yalnız bizim Mehmetçikler uyanıktır ve “alavere, dalavere Rum Marios nöbete” diyerek geçmişin öcünü alabilirler. Uyarayım dedim.