Bavyera Eyaleti’nin Avrupa Bakanı Soder geçenlerde yaptığı bir açıklamada “biz Almanya olarak AB’ye dünyanın parasını veriyoruz. Oysa o parayı kendi eyaletimizin acil ihtiyaçları için çok daha iyi kullanabiliriz” tarzı bir açıklamasını sonuna kadar haklı bulmaktayım. Vergisinin çok yüklü bir miktarı AB’ye aktarılan bir Alman vatandaşı olarak Brüksel’de vergilerimin AB Bürokrasi’si tarafından çarçur edilmesinden dolayı ben de hiç memnun değilim.
Yüzbinlerce Almanyalı, İsveçli, Hollandalı, Belçikalı, Danimarkalı, Fransız, İngiliz ya da Avusturyalı Türklerin vergilerinden maaş alan ve aynı zamanda bu paraların bir kısmını da sanki “babalarının parasıymış” gibi hangi projeye verip vermeyeceklerini belirlerken uyguladıkları bazı kriterlerin aslında AB yolsuzluğu takip birimi OLAF’ın özel incelemesi sonucu sorun yaratabileceği AB bürokratlarının bir de bizim vergilerimizi Türkiye ve Kuzey Kıbrıs’a verirken sergiledikleri “ukela tavra” hiç tahammülüm yok. KKTC için ön görülen ve KKTC’li sorumluluların da bu meblağ ile ilgili karar almalarının imkansız kılındığı 259 Milyon Euro’yu belki de sadece AB’li Türkler vergi olarak ödemekteler.
AB Komisyonu’nun Ankara’daki ya da Lefkoşa’daki temsilciliklerinin Türkiye ya da KKTC’de bazen sanki bir “sömürge valiliğinin dayanılmaz rahatlığı” içinde attıkları adımlar sanırım AB Kurumu Eurobarometre’nin son olarak açıkladığı rakamlarda da belgelenmekte. Türkiye’de AB Komisyonu’na duyulan güven %17 ve KKTC’de ise %29. AB Komisyonu neredeyse Deniz Baykal ile aynı “sempati oranını” yakalıyorsa durum ortada demektir.
Elbette tek suçlu komisyon değil. AB’nin aslında “vatandaşı oldukları ülkelerde bile fazla ciddiye alınmayan” bürokratlarının Türkiye’den ya da KKTC’den gelen muhatablarına yönelik olarak “dünyayı biz yarattık” havalarına neden olan onlarca yıl boyunca bu insanların karşısına çıkan “kalitesiz” Türk politikacılar çoğu kez kompleksli tavırları ile Türkiye’nin temsilde “imaj” sorununa neden oldular. Bazılarının aldıkları maaş bir AP milletvekilinden fazla olan kimi Brüksel bürokratları da bu durumu istismar etmeyi çok iyi becermekteler!
AB Komisyonu’nda çalışan ve bazen “dil bilmek” dışında hiç bir başka becerisi olmayanların Türkiye ya da KKTC’ye yönelik “ayağı yere basmayan ukela tavırları” sanırım sonunda Türkiye ve özellikle KKTC’nin günümüzde tam profesyonel olan kadrolarının da karşı tavır almasını beraberinde getirecek. Bunun sorumlusu AB olacak.
Her yıl vergimden maaş alıp da “AB Düşüncesi’ne bu derece zarar veren” AB Bürokratları ile hesaplaşmayı 2009 Avrupa Parlamentosu Seçimleri’nde gerçekleştirmek hedefim oldu artık!