Çok kolay ulaşılabilen sakıncalı ilaçlar

İlk önce hemen belirteyim: Kesinlikle eczacılara yönelik bir eleştiri kaleme almıyorum. Sadece onlar da dahil olmak üzere tüm toplum açısından hassas olduğuna inandığım bir tespitimi dile getirmek amacım.

İlk önce hemen belirteyim: Kesinlikle eczacılara yönelik bir eleştiri kaleme almıyorum. Sadece onlar da dahil olmak üzere tüm toplum açısından hassas olduğuna inandığım bir tespitimi dile getirmek amacım.

 

Türkler olarak ilaç ile olan sağlıksız ilişkimizi ilk defa yurtdışına çıktığımda farketmiştim. Genel olarak bizler ilaçlara fazla güvenen bir toplumuz. Birimiz sırtı ağrıdığında bir ilaçla iyileştiğine inanıyorsa yanıbaşımızda sevdiğimizin sırtı ya da başka bir yeri ağrıdığında da hemen ona aynı ilacı vermekten çekinmeyiz. O da “hem verene hem de ilaca güveninden mi, nedir?” alır ve düşünmeden içer. Ne veren ne içen o ilacın “kullanım tarihini” ve “hangi durumlarda alınmaması gerektiği ile yan etkileri” üzerine açıklamaları okumaya ihtiyaç duyar.

 

AB ülkelerinde örneğin Almanya’da ise günümüzde doktorlar mümkün olduğunca hastalarına ilaç içirtmemek için çırpınırlar. İlaca alternatif olanaklar var olduğuna inandıkları sürece hastalarını bir şekilde zehirlememeye özen gösterirler. Almanya’da bir eczaneden elinizde doktor reçetesi olmadan da hiç bir ilacı alamazsınız.

 

Kuzey Kıbrıs’ta da insan sağlığı açısından “serbest ulaşılır olmaması” gereken belli ilaçlar için aynı uygulama geçerli. Ancak çok sınırlı. Geçenlerde kulağım ile ilgili bir sorunum olduğunda ve de ardından merak ettiğimden şahsi bir denemem oldu. Almanya’da doktor reçetesiz almamın imkansız olduğu güçlü bir ilacı sorunsuz satın alabildiğimi gördüm. İstersem iki paket aldım, istersem de içindeki hap sayısı elimdeki boş paketten daha fazla olan bir paket alabildim. Elli milyon ya da otuz beş milyon gibi fiyatlar ödedikten sonra elimde onlarca güçlü ve etkili haplardan oluşan “bir kimyevi zehir paketi” oluştu.

 

Bu ilaçları bana satan eczacılar iyiniyetli idiydiler ve amaçları bana yardım etmekti. Ancak öte yandan “ya müşteri iyi niyetli değil ise!” diye düşünmeden edemedim. Örneğin “kötü niyetli” bir müşteri için çok kısa zamanda “ideal ilaçları” toplamak ve bunları kurbanlarına pazarlamak hiç de zor olmasa gerek. Öte yandan başkalarına yönelik değil ama “kendisine yönelik kötü niyeti” olan bir müşteri de çok kolay bir şekilde amacına ulaşması için uygun her ilacı satın alabilmekteyse bu düşündürücü.

 

Acil bir sorunu çözmekte ideal bir hap, otuzu bir araya geldiğinde “bir kurşun kadar tehlikeli” ve de sayısı yetmişleri bulduğunda “bir kaç kurşun gibi etkili” olabildiğine göre bu derece “serbest ulaşılabilir” olmamalı. AB ülkelerinde doktorun reçetesi beraberinde üstlendiği sorumluluğu da getirmekte. Peki burada kim sorumlu çok kolay satın alınan ama aslında “alınamaması” gereken ilaçların vereceği zarardan? Almanya’da olsa polis ilacı satan eczanenin fişinden satanı tespit edebilir ve bu bilgiyi olayla ilgili savcıya aktarabilir. Savcılık böyle bir durumda ilacı satanın ne derece sorumsuz davrandığını araştırır ve sonuca göre tavır alır.

 

Hukuki sorumluluğa paralel olara bir de vicdani yanı var bu konunun. İnsanlara yararlı olması için üretilen “ağır ilaçların” kontrolsüz her isteyenin eline geçmesi de sanırım en başta çok değerli bir meslek olan eczacıların da istemediği bir olaydır.

 

Günün birinde Kuzey Kıbrıs AB standartlarına kavuştuğunda bu sorun çözülecektir. Ama istenirse belki şimdiden de önlemler alınabilir diye bu gözlemimi sunayım dedim. 

Bu haber 474 defa okunmuştur

:

:

:

: