Olmak ya da olmamak...

Ünlü İngiliz şairi, romancısı ve tiyatro yazarı Shakespeare, o hepimizin neredeyse ezbere bildiği HAMLET oyununda “ Olmak ya da olmamak... Bütün mesele budur...” der.

Ünlü İngiliz şairi, romancısı ve tiyatro yazarı Shakespeare, o hepimizin neredeyse ezbere bildiği HAMLET oyununda “ Olmak ya da olmamak... Bütün mesele budur...” der. Bu iki cümleye sayfalar dolusu açıklanabilecek, yorumlanabilecek bir anlam yükler. Yaşamın da özünün zaman zaman sadece bundan ibaret olduğunu görmek ya da anlamak bizi şaşırtır aslında... Hem bu kadar yalın, hem bu kadar karmaşık... Nasıl olur?

Bizi biz yapan seçimlerimizdir aslında. Ne olmak ya da olmamak istediğimizle ilgilidir her şey... İnsan, bu hayatta bir şeyler olmayı seçebilmeli... Ardından da seçtiği her neyse o olmayı, o gibi davranmayı öğrenmeli ve içine sindirebilmeli... Günümüz koşullarında gencinden yaşlısına ne yazık ki bunu farkedememiş o kadar çok insan var ki! Böyleleriyle karşılaştığınızda şaşırıp kalıyorsunuz. ‘İnsan bu kadar mı uyur gezer olur?... Kardeşim sen uzayda mı yaşıyorsun?...’ Farkındalık: Bakışlarımızın kendimizi ve çevremizi eleyip, akıl süzgecimizden geçirmemizle başlamıyor mu zaten... TV kanallarında gezerken, (halkın beynini uyuşturmak için hazırlanmış, paraya odaklı bir programda) bir soruya takılıyorum. Seçeneklerde vatman ve muharrir sözcüklerine takılıyorum. Kıkırdaşan hatunlar, yaşça en az otuz civarında olmalı... Vatman sözcüğünü ben, ilkokul çağında duyup öğrenmiştim. Hatta bir çocuk şarkısında “ Geliyor vatman... Düdüüüüüttt!...” bile der. Haydi bu sözcükten vazgeçtim. Gelelim muharrir sözcüğüne... Bunun yazar olduğunu hiç mi duymadınız da kör gözüme gözüme onu seçiyorsunuz... Neymiş efendim, trenlerde bilet kesen adama denirmiş... Çıldırmak işten değil...

Aslında tam da istenilen seyirci kitlesi aslında... Düşünmeyen, okumayan; beyinleri evlilik, sağlık, yemek programlarıyla uyuşturulan bir kitle... Ya da mafya babalarıyla dolu, silahlı bıçaklı, bol kanlı aksiyon dizileri... Ha bir de kısa yoldan kolay para kazanıvermenin yolları... Öyle ki bir ömür tepineceksin, o kadar parayı rüyanda bile göremezken birden kavuşacaksın... En önemlisi, bu konuda millete gözü açıkken rüyalar gördüreceksin. Vay be! Amma da akıllıca plan ve program... 70 milyon insandan üçüne beşine vereceksin, ötekiler de rüyaya yatacak...

Bitkisel hayat... Böyle bir şey işte... Ot gibi yaşa... Ye, iç, eğlen ve uyu... Ertesi gün de rutin sürsün hayatın... Ne bulursan eyvallah... Bulamazsan acılı adana misali, kadercilik yaparsın olur biter... Düşünmek yok!... Gelecek kaygısı yok... İşe yaramak gibi bir dert yok... Nereye gidiyoruz, sorusu yok... Ben nerdeyim, ne yapıyorum, yok... Oh! Yan gel Osman... Aslında yazdıktan sonra düşünüyorum da ; sevgili Serhat İncirli’nin dediği de doğru... Küçücük bir adada, siyasetle, ekonomiyle, durmadan şekil değiştiren toplum yapısıyla cebelleşmekten , tepeden inme emirlerle yönetilmekten gına geldik... Geceden sabaha değişen kararlarla yaşamak her babayiğidin harcı değil... Öyle ki burnumuzdan solur olduk. İyisi mi düşünme... Bırak, biraz da başkaları düşünsün. Sen de ye, iç, yat gitsin...
Bu haber 2979 defa okunmuştur

:

:

:

: