Büyük devletlerde Dış Politika söz konusu olduğunda parti siyaseti ülkenin
çıkarlarının arkasından gelir. Örneğin dün CHP Genel Başkanı Kemal
Kılıçdaroğlu son gelişmelerin ardından Türkiye'nin Libya Politikası'nı
desteklerken bunu sergilemekteydi.
Aynı durum Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 'Kıbrıs'ın
Türkiye açısında stratejik önemi' yaptığı açıklama bazı çevrelerin hoşuna
gitmese de bir gerçek. Türkiye ve KKTC ilişkisi sadece stratejik nedenlerden
dolayı bu derece sıkı bir ilişki değil elbette. Ancak adanın Türkiye'nin
Güvenlik Politikaları açısından ne derece stratejik bir öneme sahip olduğunu
bugüne kadar göremeyenler sanırım dün fark etmişlerdir.
Libya'ya yönelik olarak gündeme gelen Askeri Operasyona katılan İngiliz
savaş uçakları Britanya Adası'ndan değil Kıbrıs'taki üslerden kalkmaktalar.
Son zamanlarda adanın çevresindeki yeraltı enerji kaynaklarının da ne derece
önemli boyutlarda olduğunun ortaya çıktığını da göz önünde tutacak olursak
sadece askeri açıdan stratejik bir önemi yok adanın.
Hele bir de (doğruluğu ya da yanlışlığı üzerine tartışabiliriz ve bence
Japonya sonrası elbette tartışmalıyız) Akkuyu'da bir Atom Reaktörü'nün inşa
edildiği bir durumda Türkiye'nin Güneyi ile Kıbrıs'ın Kuzeyi'nin 'güvenli
karasuları' konumunda olması çok daha fazla hayati önem taşıyacak.
Başkalarının 'kendi vatan toprakları olarak tanımladıları' hava üslerinden
tüm Akdeniz'e yönelik askeri operasyonlarını yapmak amacıyla 'batmayan bir
uçak gemisi' olarak kullandıkları, ABD, Fransa, Rusya gibi ülkelerin askeri
amaçlarla limanlarını kullanmak için görüşmeler yürüttükleri ya da planlar
yaptıkları Kıbrıs elbette ki hem adada yaşamakta olan Türkler hem de konumu
nedeniyle Türkiye'nin bir '*vazgeçilmezi*'.
Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış'ın Washington'da bu konuyu çok
açık bir şekilde dünya kamuoyuna anlattı: 'Ne ben, ne benim partim ne de her
hangi bir siyasi parti ya da politikacı, AB için Kıbrıs'tan vazgeçer, ama
Kıbrıs için de AB'den vazgeçmeyiz' diyerek.
Türkiye'yi 'AB Üyeliği Şantajı' ile Kıbrıs'tan vazgeçmeye yöneltici
faaliyetler ya da 'Kıbrıs'ı bir tür balık yemi gibi olta ucunda' AB Üyeliği
için istismar etme taktikleri aslında değerli zamanı boşa harcamaktan başka
bir şey değil.
'*Isınan*' ve belli noktalarda '*kaynayan*' Akdeniz'in doğusu ve güneyi
Türkiye'yi Kıbrıs'tan uzaklaştırmak isteyenlerin doğru analiz yapmaktan
yoksun olduğunu da göstermekte. Akdeniz'de kıyıları olan Kuzey Afrika ve
Orta Doğu ülkelerinde yaşanmakta olan gelişmeler Türkiye ve KKTC Güvenlik
İşbirliği'nin de düne kıyasla bugün ne derece daha hassas bir konu olduğunu
ortaya koymakta.
Bu durumda Egemen Bağış'ın çok haklı olarak söylediği gibi AB'nin Türkiye'ye
*Çifte Standart* uygulamaya son vermesi aslında AB'nin çıkarınadır.
Yine aynı şekilde Türkiye ve KKTC'nin 'aynı göz hizasında eşitlik ilkeleri
prensibine uygun' çözüm çabalarını sürekli sabote etmekte olan Güney
Kıbrıs'ta bu politikanın aslında kendisine yönelik bir *bumerang* olduğunu
fark edebilirse kendi vatandaşları için en doğrusunu yapmış olacaktır.
Keske bu gerceği bu hafta Brüksel'de AP koridorlarında her önlerine çıkana '
*Türkiye'yi şikayet etme turuna*' çıkanlar da görebilseler!