Nerden nereye değil mi? Ama bana artık alıştınız şaşırmaca yok... Panait Istrati’nin ilk kitabı... Ona ününü armağan eden kitabı...
Istrati, 1884 yılında bir Rum kaçakçısı baba ile bir Romen annenin oğlu... Babasını hiç tanımamış. Anne ömrünü ona adamış. O yıllarda yetişkin sayılırdı herhalde 12 yaşında bir çocuk... Annesini bırakıp dünyayı gezmiş. Akla gelen her işi de yapmış: meyhaneci, hammal, uşak, börekçi, makinist, hammal... Aklınıza ne iş gelirse yani... Mısır, Suriye, Beyrut, Şam, Lübnan, Yunanistan, Şark, İtalya’yı görmüş, insanlarını tanımış... Rus ve Batı yazarlarını oburca okumuş, anılarını da bir güzel depo etmiş...
Onu keşfedense, tamamen bir rastlantı, Fransız Romancı Romain ROLAND olmuş. Roland çok tatlı anlatımıyla çocuk kitapları yazarı, benim tanıdığım, en bildiğim eseri de Yaşama Sevinci, isimli kitabı... Yıllar önce lisedeyken yeğenim yazar Ahmet Tural’ın armağanı... Hala kitaplığımda duruyor. Ahmet Ağabeyim ilk sayfasına “ İnanıyorum ki bu kitapta kendine ait çok şeyler bulacaksın...” diye yazmış. Roland, bir gün Nice Hastanesi’nden bir mektup alır. Istrati, orada umutsuz bir vaka olarak yatmaktadır. Ağır yaralıdır. Ne var ki çevresindekiler onda inanılmaz bir ışık görüp Roland’a bildirmek ihtiyacı duymuşlardır. O, bir dehadır... Yüzyılın dehası... Adeta bir GORKİ’dir. Roland’ın ısrarlarıyla yaşadıklarını, biriktirdiği öykü ve anılarını kaleme alır.
İlk kitap Kira Kiralina ortaya çıkar...
Deha böyle bir şey işte... Varsa var, yoksa yok... Yapıştırma ile olmuyor yani... Geliştirmek de kişiye kalıyor. Fevkalade bir eser. İnanılmaz betimlemeler (tasvirler) fevkalade bir anlatım... Yaşananlardan yola çıkan yazarın insana bakışı, onu en ince ve doğru yerinden yakalayışı mükemmel... Kısacası İNSANı çok iyi tanımış, ardından da ince ince işlemiş... 1975 yılında okumuşum kitabı, bir de akşam okudum. Beni büyüledi... Eminim ilk okuyuş ile sonraki arasında, okuyan aynı kişi de olsa, değerlendirmeler çok ama çooook farklı... Mutlaka okuyun, diyorum.
Bu konuya neden bu kadar takıldım biliyor musunuz? Bu hafta “Kütüphane Haftası” Ben her zamanki gibi davetler aldım. Pazartesi günü Kıbrıs’ta ilk göreve başladığım yer olan Lefkoşa Türk Lisesi’ndeydim. Beni okula davet eden Ed. Öğret. Gülsün Hanım ve tüm idareci ve öğretmenlere teşekkür ediyorum. Beni keyifle dinleyen, “Yaşama Sevinci” söyleşime yürekleriyle katılan, sorular soran, defterime yüreklerini açan öğrencilere teşekkür ediyorum: Hatice’ye, Gönül’, Pınar’a, Tolga’ya, Esra’ya,
Özgün’e...
Ardından Salı günü “ Öğretmen Akademisi” ndeydim. Harika bir söyleşi, oldu... Hayatı, aşkı, hüzünleri, yaşama sevincini paylaştık. Düşünce ve duygularını anlattılar. Akademi Başkanı Zehra Özçınar’a, Kütüphane Müdürü Ayşe Oktan’a, Besime’ye, Zaliş’e, Esra’ya, Tolga’ya, Caner’e, Necla’ya yürek dolusu teşekkürler... Beni doğru anladıkları, kendilerini anlattıkları için... Kısa bir zaman dilimi de olsa benimle hayatı paylaştıkları için....
Ne kadar çok okursak, doğruları bulmakta zorlanmayız. Yaşam yolculuğumuz akışında ve güzel gider. İnsanları tanımaktan önce kendimizi tanımak, hedeflerimizi belirlemek, gücümüzü bilmek başarını n anahtarı... Hele de öğretmen olma kararı almışlar için paha biçilmez ipuçları bunlar...
Hepinize bir kez daha teşekkür ediyorum. İyi ki varsınız, iyi ki benimle oldunuz... Yaşama hep gülümseyen gözlerle bakmaktan vazgeçmeyin... Hepinizi çok seviyorum...