AK Parti Hükümeti ile sorunlu medya grubunun gazetelerinden birinde yazan
bir arkadaşımız içeriğine genel olarak hak verdiğim *9 Nisan 2011* tarihli
yazısında 'Bu kafayla devam ederse 5 yıl sonra Türkiye'ye karşı 'kurtuluş'
örgütlerinin kurulmuş olduğu bir Kuzey Kıbrıs görürseniz bu yazdıklarımı
hatırlarsınız.'
AK Parti Hükümeti ile sorunlu medya grubunun gazetelerinden birinde yazan
bir arkadaşımız içeriğine genel olarak hak verdiğim *9 Nisan 2011* tarihli
yazısında 'Bu kafayla devam ederse 5 yıl sonra Türkiye'ye karşı 'kurtuluş'
örgütlerinin kurulmuş olduğu bir Kuzey Kıbrıs görürseniz bu yazdıklarımı
hatırlarsınız.' demiş. *Kaygısına katılıyorum*. Yalnız bence bu kaygılar çok
yönlü olmalı. Eğer KKTC'de söz konusu yazıda da kaleme alınmış olduğu ve de
benim de defalarca dile getirmiş olduğum şekliyle onlarca yıldır yapılan
hataların ardından atılması gereken acil adımlar atılmaz ise toplumsal barış
sadece üç beş kişinin 'Türkiye'den Kurtuluş Örgütü' kurması nedeniyle *
bozulmayabilir*.
Dağlarının Güneydoğu ile kıyaslanırsa *çok kolay kontrol edilebilinir
tepecikler* olduğu ve kentlerinin polisiye olarak şimdiden tüm
röntgenlerinin çekildiği Kuzey Kıbrıs'ta *terörizmi mücadele biçimi olarak
seçenler* onlarca yıldır çok daha fazlasıyla boğuşma ve başa çıkma deneyimli
*TSK için çocuk oyuncağı* olur. Bu tarz bir tehlikeyi TSK *hızla ezer* ve *yok
eder.*
Ancak dediğim gibi 'Türkiye'den kurtulmak' isteyenlerden sayıca çok daha
kalabalık olan '*Türkiye'den kurtulmak isteyenlerden kurtulmak
isteyenler*de' aynı yöntemlere başvururlarsa buna sadece
*Rumlar sevinir*.
Ben yukarıda yazısından alıntı yaptığım gazeteci arkadaş kadar
kaygılanılması gerektiğine inanmasam da hepimizin toplumsal barışı koruma
konusunda çok *özen göstermemiz gerektiği görüşüne* katılıyorum.
KKTC'de Kıbrıslı Türk dostlarım haklı olarak her zaman 'ne kadar medeni
oldukları' ile *gurur* duymuşlardır.
KKTC'de Kıbrıslı Türk dostlarımın 'politikanın bahane edilerek' dostlukların
bozulmasına karşı tavırlarını hep *hayranlıkla* izlerim.
Kuzey Kıbrıs'ta bugüne kadar 'terör sorunu' olmadıysa bu bu ülkenin
insanlarının *hoşgörülü yaşam tarzı* sayesinde olmuştur.
Peki o zaman şimdi niye bazıları bunu '*yok etmeye*' çalışmaktalar.
7 Nisan Günü CTP milletvekili Ömer Kalyoncu'yu dövmeye kalkacak kadar
varmasına Kıbrıslı Türk ile çelişen bu tarza *izin verilmemesi* gerektiğini
görmedik mi?
Tartışma Kültürü medeni toplumların en değerli kazanımlarından biridir. Sözü
olmayan yumruğa başvurur ve aslında *sonunda hep kaybeder*.
Gazetelerde de bu tarzı izlemekteyim. Okurlar her yazarı sevmek ve de
yazdıklarını onaylamak zorunda değiller. Demokrasilerde böyle bu.
Karşı olabilirler. Eleştirebilirler.
Ancak Almanya örneğinden yola çıkacak olursak hiç bir gazete ya da internet
medyası *açık adını* (en azından gazeteye adresini) bildirmeyenin yorumuna
ve eleştirisine yer vermezler. Çünkü demokrasilerde kimsenin adını yazmaktan
korkmaması gerekir.
Yine aynı şekilde demokrasilerde kimseye adını saklayarak '*tehdit etme*' ya
da '*küfür etme*' olanağı verilmez. Bu tarz medya aracılığı ile olan
tartışmalarda terbiye kurallarına da özen gösterilir. Kimse kimseye '*sen*'
diye hitap etmez.
Nedense KKTC'de özellikle internet üzerinden yürütülmeye çalışılan
tartışmalarda *açık isim yazmamak bir alışkanlık olmuş* durumda.
'Hakaret etmek' amacıyla yazanların da bilmesinde yarar var günümüzün *modern
kriminal teknik* olanaklarında her emailin kaynağına ulaşılması mümkün. Yani
bu açıdan da bakıldığında mahkemelik olunacak durumlarda KKTC Polisi'nin
olanaklarını bilmiyorum ama *TC Polisi bu alanda tam uzman* ve yardımını
almak zor olmasa gerekir.
Kötü niyeti olmayan herkesin açık isimle yürüteceği tartışmaların seviyesi
de *kaliteli* olmakta.
Bence biz KKTC'de politik alanda tartışma kültürünün Kuzey Kıbrıs
Türkleri'nin hak ettiği düzeyde olmasına özen gösterdiğimiz oranda politik
tartışmalarda arttığını gözlemlediğimiz şiddetin de önünü kesme şansına
sahip olabiliriz. Bu konuda medya da sorumluluk taşıyor. İsmini saklayanlara
*şans vermeyerek*!