Türkiye Futbol Tarihi'nin '*olmazsa olmazı*' üç İstanbul takımından biri.
Avrupa'da onunla *çoştuk* ve *gurur duyduk*. Avrupa Parlamentosu
toplantılarının ardından Strassburg'a komşu Almanya sınır kasabası Kehl'de
gazeteci dostum Zeynel Lüle ve nice dostlarla seyrettik ve kutladık *UEFA
Şampiyonluğu Final Maçını*. Aramızda *FB'liler bile* vardı!
Türkiye'de sayısız şampiyonlukları olan ve Avrupa'da Türk Futbolu dendiğinde
ilk akla gelen Türk Takımı: *Galatasaray.*
Şimdi ise *ne halde*! Adı Galatasaray ve kendi marka olduğu için taraftarı
her şeye rağmen emin düşmeyeceğinden. Yani '*torpilli*' olmasa ve
'düşünülebilecek' bir olay haline gelse belki de seneye ilk
şampiyonluğunu *Bank
Asya 1. Ligi'nde kutlayabilirdik*.
Takımın yönetimi *darmadağın*. Başkan istenmiyor. Yönetim Kurulu üyeleri
medya üzerinden birbirlerine 'demedik' bırakmıyorlar. Yani yönetim diye bir
şey kalmamış durumda.
Antrenörler geliyor ve gidiyor. Gelen bir futbolcuyu makaslıyor, giden bir
başka futbolcuyu makaslıyor. Milyonlarca liraların harcandığı transferler
sonucu alınan bir çok futbolcu 'yedek klübesinde' bile oturmuyor. En son
Romanya'nın 'en işe yaramazları da' alındı ve '*hurda araba mezarlığındaki
araçlar*' gibi '*oynatılmayan futbolcu mezarlığına*' dönüştü GS yedek oyuncu
kadrosu.
Takım tamamen '*içeriden çökmüş*' bir halde rakiplerin karşına çıktığında
aslında '*en büyük rakibi kendisi*' olmuş durumda.
Sürekli kaybediyor. Bu yönetimle, bu antrenörle ve bu takımla olacak bir şey
yok artık. Seyircide umut kalmamış ve o da tam dağıtmış. Tek yaptığı iş her
olanağı bulduğunda '*futbolculara sövmek*'. Bir de GS seyircisi *AK Parti'yi
sevmiyor*. Stadyum açılışında aralarında bulunan bir avuç marjinal mi yoksa
oldukça kalabalık bir grup mu TC Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ı '*yuhladı*'
tartışılmakta!
Sevgili okurlarım '*nereden çıktı bu GS?*' demeyin lütfen.
*UBP'nin son halini* gördükçe aklıma hep GS geliyor.
Geleneksel bir parti. Tarihi açıdan KKTC'nin bir '*olmazsa olmazı*'. Ülkenin
en büyük partisi. En kötü anında bile üyeleri hala partilerine sonuna kadar
bağlı.
Ancak yönetim de tam bir '*yönetimsizlik*' hakim.
27 kişilik takım darmadağın. Kadroda yer alamayıp, sahaya çıkamayanlar ya da
büyük ümitlerle transfer olup yedek bankına mahkum olanlar tam bir '*Osmanlı
usulü Yeniçeri Ayaklanması yapmakta ve Vezir'in kellesini istemekteler*'.
Ne yönetim ne de takım artık rakiple uğraşacak halde değil. Sadece şimdi kim
'*kendi kalesine gol atacak*' diye izlemekte.
20 Mart 2011 tarihli '*UBP'nin kriz yönetiminde olan ihiyacı*' başlıkılı
Star Kıbrıs yazımda kaleme aldıklarımı tekrarlamak niyetinde değilim.
KKTC belki de tarihi açıdan oldukça kritik bir dönemde, Türkiye Genel Seçimi
ve Güney Kıbrıs Seçimleri esnasında ve de Kıbrıs Coğrafyası'nda ortamın en
kızışmış olduğu bir sırada *tam bir kaos* yaşıyor. İktidar Partisi UBP '*
iktidarsızlık*' derdinden yakasını kurtaramazsa sonu Galatasaray'dan 'beter
olabilir' ve çok uzun bir dönem için muhalefete mahkum '*yüzde onlarla
onbeşler arası*' gezinen ikinci bir DP olma adayı.
Erken Seçim bu koşullarda '*ne değiştirir ?*' kestirmek çok zor. UBP içi
krizin bu safhaya geldiği halden sonra daha önce yapılma şansı kaçırılmış
koalisyonlar '*ne kurtarabilir?*' o da bir bilinmeyen!
Erken Seçim olsa eldeki kadrolarla partiler ne değiştirebilirler? Eğer aynı
isimler şu ya da bu şekilde tekrar meclise gelecekse bunca masrafa ve
heyecana ne gerek var?
Sahi hep Ankara'yı suçlayanlar '*İç İşlerimize karışıyor*' diyerek, onlara
da sormak lazım: '*hani nerede?*' diye!