21 Nisan 2011 tarihli *www.abhaber.com* sitesinde okuduğumuz haber aslında
her şeyi açıklamakta: 'Finlandiya'da geçen Pazar günü yapılan meclis
seçiminde 'AB'ye ve göçmenlere karşı' aşırı sağcı True Finns partisinin
zafer kazanması, başta Almanya olmak üzere diğer AB ülkelerinde milliyetçi
akımların daha da güçlenme sürecinin bir halkası olarak değerlendirildi.
Avrupa ülkelerinde son yıllarda yapılan seçimlerde *aşırı sağcı, ırkçı ve
İslam düşmanı* partiler adeta oy patlaması yaşıyor. Finlandiya'nın yanısıra,
Danimarka, Belçika, Hollanda, İtalya ve Fransa'daki benzer gelişmeler
Almanya'da büyük tedirginlikle takip ediliyor. Siyasi gözlemcilere göre söz
konusu ülkelerde yaşanan ekonomik krizin etkileri, sosyal harcamalarda sert
kısıtlamalar, Avrupa Birliği'nin pek umut vermeyen durumu ve artan göç
dalgasına paralel yükselen *göçmen düşmanlığı* Avrupalı seçmenleri *sağcı ve
ırkçı partilere *yönlendiriyor. Uzmanlar gelecek yıl Avusturya'da yapılacak
seçimlerde *ırkçı *Avusturya Özgürlük Partisi'nin birinci olacağından yola
çıkarken, aşırı sağ rüzgarın Almanya'ya da ulaşma tehlikesi olduğu
belirtiliyor. Almanya'da yapılan tüm kamuoyu araştırmaları, *aşırı sağcı ve
göçmen karşıtı düşünce tarzının* toplumda kökleşmeye başladığını, *özellikle
Müslümanları hedef alan ırkçılığın* hızla yayıldığını ortaya koyuyor.
Kamuoyu yoklamaları, 1,5 milyon satan '*Almanya Kendini Yok Ediyor*' adlı *Türk
ve Arap düşmanı* kitabın yazarı Thilo Sarrazin'in parti kurması durumunda,
yüzde 18 dolayında oy alacağını gösteriyor. ' Söz konusu sitenin yöneticisi
gazeteci dostum *Vakur Kaya* yazıyorsa doğrudur. Kaldıkı AB ülkelerinde çok
turlayan bir politikacı olarak ben de aynı değerlendirmeyi yapmaktayım.
İşte *vizyonsuz ve çapsız Merkeller ya da Sarkozyler diyarında *durum hiç
parlak değil.
Aslında bu nedenle Türkiye nedeniyle değil Avrupa Birliği'nin Geleceği için
kaygılanmamız daha doğru olur. '*Ne olacak bu AB'nin hali?*' sorusu kahve
köşelerindeki ana muhabbet konusu haline gelmiş durumda. Böyle bir
Avrupa'nın *ne güçlü bir Ordusu* ne de *güçlü bir Ekonomik
İşbirliği*olabilir. Daha doğrusu tek tek ülkeler düzeyinde 'sapık'
düşüncelere sahip
'aşırı sağcı' politikacıların ülke yönetimine geldiği bir AB'yi '*kim
ciddiye alır?*'. Bu gidiş devam ederse AB'nin hali Beyaz Rusya'dan farksız
olur.
AB'deki Sosyaldemokratlar ve Yeşiller bu gidişata yeni karizmatik liderler
ve geniş yığınları *mıknatıs gibi kendilerine* çeken politik içerikler
sunamazlarsa Avrupa tatsız bir kıta olma yolunda.
Bu koşullarda Türkiye'nin* tek taraflı tüm çabalarına rağmen* AB Cephesi'nin
'Avrupa Vizyonu olmayan' *vasat politikacıları* ile Üyelik Süreci'ne yönelik
olumlu adım atmasını beklemek çok '*saf*' bir beklenti haline gelmekte.
Türkiye ve AB arasında işler iyi gitmemekte. Bunun sorumlusu her geçen gün
her alanda daha iyiye giden Türkiye değil. Devlet Bakanı ve
Başmüzakereci *Egemen
Bağış* ya da AKPM'nin başarılı Başkanı *Mevlüt Çavuşoğlu* bu konuda
yaşadıklarını anlatsalar '*arkası yarın*' dizisi olur. Türkiye AB üyesi
olacak konuma geldiğinden beri AB Türkiye'den uzaklaşmakta. Türkiye'nin
üyeliği yolunda hızlandırıcı her adım engellenmekte.
Bu *Türkiye'yi Engelleme Politikası'nın* gerçek kaybedeni AB olacak.
Türkiyesiz bir AB'nin ne *Balkanlar*'da, ne *Ortadoğu*'da, ne *Kafkaslar*'da,
ne *Doğu Akdeniz*'de, ne *Kuzey Afrika*'da ne de *İran-Afganistan-Pakistan
Üçgeni'nde* bir rol oynaması mümkün. Türkiye AB üyesi değilse AB Sınır
Koruma Birimi *Frontex'i* çöp kutusuna atabilir. Çünkü AB'ye Türkiye'nin üye
olmadığı bir Akdeniz ya da Ege'de Frontex'in 10 uçağı, 30 helikopteri ve 100
gemisi NATO üyesi *Türkiye'nin Deniz ve Hava Kuvvetleri* ile karşı karşıya
kalırlar.
Kısacası AB bu konuda *üstünde oturduğu dalı* kestiğinin farkına vardığında
insallah yere düşmüş olmaz.
Bu durum Kıbrıs Sorunu'nun Çözümü açısından Rumlar için '*vahim*' gözükse de
Türkiye için büyük bir sorun olmaz. Bu gidişat süremeyeceğine göre BM'nin
askerlerinin çekildiği Garantör Devletlerin güvenliğinden sorumlu olduğu bir
adanın üzerindeki AB üyesi Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti ve *Kıbrıslı Türklerin
Devleti* varlıklarını sürdürürler. *Tayvan* bu konuda mükemmel bir örnek
teşkil etmekte. '*Taksim*' sözcüğüne kulağımızı alıştırmak yanlıs olmayacak
galiba.
Türkiye'yi kaybeden AB aslında *çok şey kaybedeceğe benziyor*!