Geldiğimiz günden başlayarak her fırsatta beşimiz birlikte şehri geziyoruz. Yazarlar Birliğinin mükemmel programı tıkır tıkır işliyor. Son derece rahat, insanı mutlu eden bir sistem...
Bugün 12 Mayıs... Pırıl pırıl bir gün. Tramvaya binip şehir turuna çıkıyoruz. Tramvaya binmek bayram salıncağına binmiş kadar keyif veriyor bana. Gençler çok saygılı, kalkıp yerlerini bize veriyorlar. Tıpkı bizdeki taşıtlara gençlerin yazılar yazması gibi, tramvayın her yanı hatta tavanı bile bezeli... İsimler, kalpler, imzalar... İnsan her yerde insan, genç de her yerde genç. Bir şey dikkatimi çekiyor, aslında üzülüyorum. Burada çok fazla sigara içiliyor. Genç, yaşlı, kadın, erkek farketmiyor.Kapalı alanlarda bile içiyorlar... Yaşanan savaşın etkisi diye düşünüyorum. Hani derler ya bunalımlı dönemlerde içki, sigara gibi maddelerin kullanılmasında artışlar görülürmüş.
Eski binalar,camiler, kiliseler, geniş caddeler ve Milzacka nehrinin üzerinden geçen köprüler... Sarayevo bunların toplamı adeta... Öyle enteresan ki, hiçbir köprünün modeli diğerine benzemiyor. Her durak bir köprübaşı demek... İnanılır gibi değil. Bazıları sadece yayalar için, bazılarıysa araçlara da açık. Köprü üzerinde durup suya akseden şehre, kulelere, hatta bulutlara ve dağlara bakmak insana doyulmaz lezzetler sunuyor. Nehrin iki yanında yürüyüş yolları, sarı sarı açmış akasyalar, mis kokularıyla leylaklar, adını bilmediğim sıra sıra yüksek ağaçlar... Cennete giden yola benziyor, diyorum içimden... Geniş caddeler, kocaman meydanlar, çiçeklerle bezeli parklar. Sahi bir de heykeller...
Bosna’nın her yerinde ülkenin tarihinde iz bırakan ulusların eserleri var. İliryalılar, Yunanlılar, Romalılar, Avusturya- Macaristan, Yugoslavya ve en önemlisi de Osmanlı medeniyetinin izleri... Gördüğünüz yapıların yarıdan çoğu Osmanlı zamanından kalma. İşin güzel yanı, dikkatle korunup yaşatılıyor olmaları.
Nehir kenarında bir çeşmenin karşısına gelen yerde bizi durdurup anlatıyor Feyyaz Bey... Burası, 1. Dünya Savaşının başlatıldığı yer... Tarih bilgilerinizi yoklarsanız, Avusturya- Macaristan veliahtının bir Sırplı tarafından Saraybosna’da öldürüldüğünü hatırlayacaksınız. Ardından devletler, mahalle futbolu oynayan çocuklar gibi ikiye ayrılır; birbirine girer ve Dünya Savaşı çıkar.
Savaşlar, insan neslinin yüzkarasıdır bence. Daha sonra da tekrarlayacağım ama burada benim içimi en çok acıtan şey, mahalle aralarında, tepelerde, sayılamayacak kadar çok mezar bulunması... O ne kadar mezar taşı... Bunlar 1993- 1995 yılındaki savaşta ölenlerin mezarları ... Buna can nasıl dayanır? Hangi sabır, bir şey olmamış gibi hayatın sürmesini sağlar... Gerçekten aklım almıyor. Bunlar aklıma geldiğinde bütün neşem kayboluyor.
Sokakta yürüyenlerin suskunlukları, belki de içsel konuşmaları, gergin duruşları, yaşıyormuş gibi yapmaları... Havada asılı bir şeyler hissediyorsunuz. Bence orada görsel barış var. Ruhsal anlamda barış ve affetme yok... İnsanlar her an patlayacaklarını bildikleri bir bombanın üzerinde yaşamanın huzursuzluğunu yaşıyorlar gibi... Bunları hissettiğimde korkuyla çevreme bakıyorum.
Bana hissettiklerimi soranlara bunları anlatamadım. Duygularımı sakladım. Söyleseydim incitirdim belki de. Bunu paylaştığım müslüman ve Türkçeyi çok iyi bilen bir Bosnalı bana, üzülmememi söyledi. Onlar ABD ve Avrupa’nın ortaya koyduğu, imzaladığı DEYTON Antlaşmasına çok güvendiklerini ifade etti. İçimden inşallah öyledir dedim. Dedim ama savaşta toplu katliamlara Avrupa’nın nasıl seyirci kaldığını unutmadığımı da ekledim. Tünellerden akın akın kaçan insanların görüntüleri hala belleğimde benim.
Neyse aslında bugün Saraybosna Üniversitesinden Prof. Dr. Kerima FİLAN’ın başkanlığında Çağdaş Türk Şiirinden örnekler sunacağız Boşnak Enstitüsünde... Mevlüt Kaplan, Feyyaz Sağlam, Leyla Işık, Mustafa Berçin ve ben önce şiirlerimizi Türkçe olarak okuyacağız. Tiyatro sanatçısı Alma Terzic de Boşnakçaya çevrilmiş halini tekrarlayacak. Dün akşam üzeri, Türkiye Büyükelçiliğine ve Yunus Emre Kültür Derneğine birer ziyartete bulunduk. Onlara da KKTC bayrağı, anı tabakları, broşürler bıraktım. Türkiye’nin Bosna Büyükelçisi Nefahan Ocak’mış. Kendilerini görme fırsatı verilmedi ama belki akşam 18.30 etkinliğine gelebilirmiş. Yunus Emre Kültür Derneği Müdürü Aida Hanım ve yardımcıları bizimle çok ilgilendiler. Beş katlı binanın çatı katından Sarayevo’ya kuş bakışı baktık. Fotoğraflar çektik. Bosna halkı hızla Türkçe öğreniyor. Oradaki Türkçe kurslarına, hazırlanan konferanslara ilgi büyük.
Boşnak Enstitüsü, Osmanlı zamanındandan kalan bir güzel hamam... Binayı o kadar güzel dekore etmişler ki, müze bölümleri, kitaplık, sergi ve toplantı salonları ile çok hoş olmuş. Birkaç dakikalık gecikme ile program başlıyor. Kerima Hanım Türkçe olarak özgeçmişlerimizi okuyor, bizleri tanıtıyor. Çağdaş Türk Şiirinin özelliklerini de anlatıyor. Aida Hanım ve yardımcısı, elçilikten bir görevli, öğrenciler, öğretim görevlileri, halktan konuya ilgi duyanlar... Elbette her zaman yanımızda olan Bosna Yazarlar Birliği Başkanı Amir Brka ve sempatik eşi bizlerle... Salon doluyor. Toplantı sonrası, bizi izleyenlerden övgüler alıyoruz. Gençler bizzat gelerek daha ayrıntılı sorular soruyor. Türkiye’den gelerek burada okuyanlar da var. Özellikle ataları burada yaşamış olanlar tercih etmişler, bu da ilgimi çekiyor.
Genellikle sabah kahvaltılarımızı otelimizde, öğle ve akşam yemeklerimizi Bosna Yazarlar Birliğine ait lokantada yiyoruz. Yemekler alıştığımız tarzda hemen hemen. Sadece çok sulu çorbayı sevmiyorum. Bol bol salata var. Meyve veya pasta ile sonlanıyor. Orada farklı yerlerde etkinliklere katılan arkadaşlarımızla da buluşup sohbet etme imkanı buluyoruz. Dikkat ediyorum Amir Brka ve eşi Aida her defasında başka bir masada oluyor. Çok iyi bir ev sahibi kendileri... Yazarlar Birliğinin Organizatörü sevgili Mayda, çok içten, neşeli, cıvıl cıvıl... Rahat etmemiz için çırpınıyor. Aydınlık yüzü hepimizi mutlu ediyor... Onun eşi de çok tanınmış bir yazar ve gazeteci. Bosnalı şairlerle yakın temaslarımız var. Zaten KIBATEK’in kuruluşundan beri her etkinlikte, Bosna var. Anlaşabilmemiz için de çevirmenlerimiz Amra ve Cenani de her an yanımızda...
Bu gece yemeği şerefimize otelde açık büfe hazırlanıyor. 200 kişilik grup da sanki orada... Amir Brka ile eşine KKTC bayrağını ve KKTC haritası bulunan seramik tabağı sunuyorum. Bir de şiir kitabımı... Onlar Türkçeyi bayağı biliyorlar.
İsimler ilginizi çekti mi? Bosna’da şöyle bir ayrım var. Kadın isimlerinin sonu mutlaka sesli harfla, erkek isimleri de sessiz harfla bitermiş. Bir ismin erkeğe mi, yoksa kadına mı ait olduğu kolayca anlaşılırmış. Çok enteresan değil mi?..