Çok sayıda dostum olan ya da tanımadığım Kıbrıslı Türk yazılarımın içeriği nedeniyle benimle aynı görüşte olduklarını açıklarken bir kesim de eleştirisel yazılara tepki olarak sürekli 'Kıbrıslı Türkleri aşağılayan' yazı yazdığım suçlaması yapıyor.
KKTC'de olduğunda yirmi dört saatinin neredeyse en fazla kısmını Kıbrıslı Türklerle geçiren biri olarak bu önyargılı iddiaya üzülüyorum. Çünkü ben eleştirisel olarak kaleme aldığım yazılarımda bana 'küfürlü' bir şekilde hakaret edercesine yazı ya da yorum kaleme alanlara ve de kimi canlı yayınlarda olmadığım ortamlarda arkamdan konuşanlara yönelik olarak insana saygısızlık saydığım 'aşağılayıcı' yazı yazmak tarzı bir tepkiyi kesinlikle benimsemeyen biriyim.
Üstelik bana yönelik olarak '*en Kıbrıslı Türk değilsin, bu konuda görüş belirtemezsin' tarzı bırakın 'aşağılayıcıyı' tam 'kafatasçı' tarzda bile yorum yapanlara yönelik böyle bir tavrım olmadı. KKTC'de yaşadığımız sorun bence 'haklı eleştirilere önyargılı bir tepki vererek dile getirilen sorunları görmek istememek'. Maalesef bazıları ' devekuşu' misali başlarını 'kuma sokunca' sorunların olmadığına inanmayı ve de hatta bu nedenle 'ama sorun' diyenlerle kapışmayı tercih etmekteler.
Ancak 'kral çıplak ise çıplak'! Bu durumun başka bir açıklama biçimi yok!
'Varoluş Mücadelesi' veriyoruz diyenlerin 'varoluş kavgası' ile bir sorunum yok. Elbette her toplumun bu yönde bir 'varoluş' çabası var olmak zorunda. Kıbrıslı Türkler gibi AB ülkelerinde yaşamakta olan biz Türkler de 'sürekli bir varoluş mücadelesi' içindeyiz. Sol literatürden bir kelime alıntısı yapıp hatta belki bazı malüm eski Stalinistleri de kızdırarak buna 'Kesintisiz Varoluş Kavgası da' diyebiliriz. Bu mücadeleyi verenlerin her zaman iyi analiz yapma zorunluluğu vardır. Eğer 'kendi kendilerini tatmin' için değil de toplum için 'hayırlı' bir şeyler yapmak istiyorlarsa ilk önce her zaman bir özeleştiri yararlı olur. Bakın ben bu konuda KKTC'nin son yıllarına yönelik sadece ve sadece yaşadıklarımdan yola çıkarak bazı konuları hatırlatabilirim. KTHY battı. Kızıyoruz. Ben KTHY'na ve Ercan'a yönelik olarak bir grup Alman (üstelik sadece iş adamı değil aynı zamanda sosyaldemokrat eğilimli politikacılardı) tarafından yapılan önerileri hatırlatmak istiyorum. Ercan Havalanı'nın park yerine talip oldular. Üç katlı çelik bir konstruksiyonla park yeri sistemi kurmak istediler. Sermaye Almanya'dan gelecekti. Buna rağmen KTHY yüzde 50 artı 1 ortak olacaktı. En az bir yıl bu konuda toplantılara katıldılar. Sendikanın onları istemediği söylendi. Sonradan dost olduğumu Buran Atakan sanırım iyi hatırlar o günleri. Almanlar projeyi hazırlamaya başladılar. Almanya'da bir havaalanı park sistemi örnek alındı ve inşaat şirketlerinden öneriler toplanmaya başlandı. Sonuç olarak KTHY'nın bir kuruş harcamadan para kazanacağı ve belki de Ercan Havaalanı'nda uluslararası boykotun ticari olarak kırılacağı bir işbirliği engellendi. İnanmak istemeyenler istediklerinde bu konulara yönelik olarak '
Letter Of Intend' bile sunabilirim.
Ardından söz verilip atlatılan ama politik olarak kaçırılmamak istenen bu Alman Grubu'na 'bizim bir otelimiz var, birlikte işletir misiniz' önerisi yapıldı. Almanlar baştan sıcak bakmasalar da işi ciddiye aldılar. Vakıflar ile ortak olarak bir otel işleteceklerdi. Sermayenin tamamı Almanya'dan gelecekti. Otele yatırım yapılacak ve kategorisi 'upgrade' olacaktı. Vakıfların ortaklık payı hiç alışılmamış derecede yüksekti, çünkü mesele sadece para kazanmak değildi. Aynı zamanda politik bir destek söz konusuydu. Bu konuda da bir 'Letter Of Intend' sunabilirim. Alman Grup özel olarak otel mimarları getirtip atılması gereken adımları tespit etmeye başladı. Çalışanlara yönelik en ufak bir art niyet olmamasına rağmen birileri bu konularda gerçek dışı iddialarla ortalığı karıştırdı. Sonuç olarak bu ülkenin en üst düzeyde sorumlularının dediklerini 'ciddiye' alan Almanlara 'olmuyor vazgeçelim' dendi.
Almanlar bu sefer 'boş verin bu otel zaten çok sorunluydu, gelin sizinle bize ait bir arazi üzerinde havaalanı yakınında bir proje gerçekleştirelim' dendi. Almanların daha sonradan başkasına ait olduğunu öğrenene kadar Vakıflara ait olduğunu sandıkları bir arazi üzerinde gerçekleştirilecek bir proje için Vakıflar ile ortak şirket bile kurdular. Sonrası malum.
Son olarak Almanlarla 'Ercan Havalanı'nda bir Lufthansa Lounge Sistemi' benzeri lounge kurup işletilmesi pazarlıkları başlatıldı. KTHY yüzde 51 ortak olacak ve bir kuruş harcamayacaktı. Eşi ufak bir partinin başkanı olan bir avukat bayanın da çok iyi hatırlayacağı gibi KTHY'nın bu işi yapmak değil yokuşa sürmek amaçlı her türlü çabası gerçekleşti. Bugüne kadar havaalanında hala bir 'lounge' yok. O zaman bu işletme olsaydı KTHY buradan iyi bir gelir olanağına sahip olacaktı. Bu konuda da bir 'Letter Of Intend' mevcut.
Anlatmak istediğim bu örnekte sunduğum gibi KTHY'nın bu örneklerde gelir sahibi olmasını engelleyenler 'Türkiye kökenli' değildi. Üstelik size en ufak detaylarına kadar şahit olduğum konuları sundum. Sadece ufak örnekler olarak. Aslında daha ne örnekler var! Elektrik Kurumu'nun modernleştirilmesi için AB'den Hamburg Eyaleti üzerinden kaynak olanağı yaratanların mektuplarına cevap bile verilmediğinin de bizzat şahidiyim. Bu sözünü ettiğim konularda 'ne bir rüşvet' ne de birilerin 'açıktan para kazanması' söz konusu idi. Eğer gerçekleşselerdi Alman İş Prensipleri ile gerçekleşmiş olacaklardı. Ortak olacak Kıbrıs Türk Kurumları'nın hakkı yenmiyordu. Ama hep engellendiler! Almanlar da toplam bir kaç yüz bin Euro batırıp gittiler.
'Varoluş Mücadelesi' veren dostlarıma sadece bu ufak örneklerle hatırlatmak istediğim bu adanın kuzeyinde ters giden ve günümüzde içinden çıkılmaz bir vaziyette belki de gerçekten 'çok ucuza' gitmek zorunda kalan alanlarda geçmişte o kadar çok hatalar yapıldı ki şimdi 'Türkiye'yi tek yanlı suçlamak' sorunun çözümü değil.