7 Temmuzda yapılan Cenevre Görüşmesi öncesinde 1. Ve 2. Üçlü
görüşmelerden sonra Türk tarafının sürecin önünün açılması için
Garantörlük dışında bir çok konuda fedakarlık yapacağını biliyorduk. 7
Temmuz öncesinde Türk tarafının zihninde tek amaç çözümdü. 7 Temmuzdan
sonra da bu fikirde bir değişiklik olmadı olmayacaktır. Annan Planı ve
birçok görüşmede sorunun çözümü noktasında iyimser duran yine Türk
tarafıydı.
Rum tarafına gelince, Hristofyas’ın Cenevre öncesinde Ukrayna’ya yaptığı
ziyarette ‘’Türk tarafının sorunun çözümüne engel oluyor’’ sözleri
gerçekten asılsızdır.Rumların her zaman ki gibi sorunun çözümü
noktasında vizyonunu ortaya koymaktadır. Rum basını Cenevre öncesinde de
tavırlarının 3 konuda hayır olacağını zaten yazmıştı. Bunlara bakarsak;
‘’Takvim- hakem- Uluslar arası konferans’’dır. Cenevre’den çıkan karara
bakarsak yoğunlaştırılmış müzakerelerin ekim ayına kadar devam
ettirilmesi gerektiği ve müzakerelerin sonucunda New York’ta Ban ki-
Moon öncülüğünde tekrardan toplanacaktır.Bunlarında sonrasında sorunun
çözümünde uluslar arası konferans düzenlemesi ile sorunun çözüme
kavuşacağı kararı alınmıştır.Fakat bu konferans konusunda kesin bir
tarih çıkmamıştır.
Cenevre’den çıkan sonuca bakarsak; Rum Gazetelerinde çıkan haberlere
paralel olarak değerlendirildiğinde Rum tarafının tüm bunlara HAYIR
diyeceğini söyleyebiliriz. Rum tarafının Takvim ve Uluslar arası
konferans konularına sıcak bakmadığını biliyoruz. Tüm bunlara rağmen
Türk tarafı müzakerelerin önünün açılması ve sorunun biran evvel
neticelenmesi için Harita dışında Toprak konusunu da görüşmeye hazır
olduğunu Cenevre’de deklare etmesi Türk tarafının çözüm noktasında ne
kadar istekli taraf olduğunun göstergesidir.
Rum kesimi 1968’den beridir adada tek taraflı zihniyeti benimseyen
fikirlerinden dolayı bir türlü çözüme evet demiyor-uzak duruyor. 43
Yıldan beridir süregelen bu sorunun bir an evvel çözüme kavuşması
gerekmektedir. 2004’de Annan Planında Türk Tarafının gösterdiği
iyimserliğin mükafatlandırılması yerine Rumların mükafatlandırılması
sorunun çözümsüz bırakılmasını getirmiştir. Uluslararası aktörlerin
çözüm noktasında duyarsız kalışı çözümün tarihi uzatmasından başka bir
işe yaramaz.
Kıbrıs Sorununu daha da büyüten hiç şüphesiz Avrupa Birliğine Rum
tarafının alınmasıdır. 2004’den sonra Rumların birliğe alınması Rumları
destekler nitelikte bir adım olarak görülmüştü. Bugün ise AB sürecin bir
an evvel sona ermesini ve çözüme kavuşturulmasını istemektedir. Avrupa
Birliği Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso, Cenevre’deki görüşmeler
öncesinde yaptığı yazılı açıklamada yaşanan sıkıntıyı net şekilde dile
getirdi. Soruna çözüm bulmakta geç kalındığını vurgulayan Barroso,
“Görüşmelerde bir ilerleme kaydedilmesi gerekli” ifadelerini kullandı.
Tüm bu gelişmeler çözüm noktasında uluslar arası aktörlerinde etkili
olması ile ancak sorunun çözüme kavuşacağı fikrini desteklemektedir.
7 Yıl önce Rum tarafının AB’ye alınmasının faturası sürekli Türkiye’ye
ve Kıbrıslı Türklere kesiliyor. Türkiye’nin AB müzakerelerinde 2006’dan
bu yana 8 başlığı halen askıda. Ayrıca Rum kesimi 6 başlığı da bloke
etmiş durumda. Kıbrıs sorunu temelde siyasi bir sorundur. Psikolojik
yapısı siyasi temeline göre daha az etkilidir. Çözüm siyasi iradeye
bırakılmıştır.Yani top liderlerdedir. Kıbrıs konusunda Takvime alerjisi
olan Rum tarafının daha da çözümsüzlükten yana olacağını deklare
edebiliriz.