Kuzey Kıbrıslı Türkler arasında bir grup 'Türkiye'ye ve Türkiye kökenli
insanlara karşı' had safhada ön yargılara sahip. Bu önyargılar nedeniyle
'Anadolu'dan gelen bir Türk otuz yıldır KKTC'de yaşıyor da olsa' sözünü
ettiğim önyargılı Kıbrıslı Türklerce hiç bir zaman 'adalı' olarak kabul
görmüyor.
Çıkardıkları gazetelerde ya da üyesi oldukları toplam üye sayısı 'Almanya'da
bir kasaba derneğinin üye sayısını geçmeyen' marjinal partilerinin basın
bildirilerinde ne zaman 'bir muhtemel çözümden' bahsetseler hemen
'Anadolu'dan gelenleri gemilere bindirip Anadolu'ya iade ediyorlar'.
KKTC sendikalarının çoğunluğu da aynı hastalığa yakalanmış durumda. Sendika
üyeleri için demesek bile yöneticilerinin büyük bir çoğunluğu 'Anadolu'dan
gelenleri' 'kendilerinden' saymamak için birbirleriyle yarış halindeler.
Genelde kendilerini 'solcu' diye tanımlayan bu sayıca ufak ama gürültüsü çok
grup 'Türkiyeli' diye tanımladığı insanları 'sağcı', 'milliyetçi',
'Türkiye'nin emrinde' ya da 'uyum sağlama becerisine sahip olmayan' tarzı
tanımlamalarla 'küçümseme' eğiliminde.
Polis ve göstericiler arasında gündeme gelen bir şiddet kullanımında bile
elinde cop belki de sadece emredileni gerçekleştiren polis memuru hemen
'Adanalı bilmem kim' şeklinde teşhir ediliyor. Oysa bir suç işlediyse
'nereli' olduğunun bu konuda hiç bir önemi olmamalı.
Bu az sayıdaki marjinal ama geniş yığınlara yön verme sevdasında olan grubun
dünyaya bakış açısı 'iyi şeyler yapan insanlar Kıbrıslı Türktür',
'kötülükler ise hep Anadolu'dan gelir' felsefesi. Bu kafa yapısı hep
birlikte pratikte de tespit edebileceğimiz ve ettiğimiz gibi toplum için
büyük bir sorun. Birleştirici değil ayrımcı bir etkisi olduğundan Kıbrıs'ın
kuzeyinde yaşamakta olan tüm Türkler'in aleyhine.
Ancak özellikle belirtmek gerekirse 'dost acı söyler' atasözümüzden cesaret
alarak Ankara'nın bazı önyargılarının da Kıbrıs'lı marjinallerinin işini
kolaylaştırdığını itiraf etmemiz gerekir.
TC Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın her açıklaması bu açıdan çok önem
taşıyor. Onun Kıbrıslı Türkler hakkında objektif bilgilendirilmesi ve eğer
'şu ya da bu şekilde ona önyargılar doğru bilgi imişcesine' aktarılıyorsa
çevresindeki danışmanları tarafından özenle ayıklanması bir olmazsa olmaz.
TC Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan yanında Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay,
Dış İşleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Avrupa Bakanı ve Başmüzakereci Egemen
Bağış ve AK Parti Dış İlişkilerden Sorumlu Başkan Yardımcısı Ömer Çelik ile
birlikte KKTC'deki siyasi parti başkanları ile gerçekleştirdiği
toplantılarda sanırım bu konuda değerli bilgiler edinme şansına sahip oldu.
Bu görüşmelere katılanlar Başbakan'ın yanı sıra Egemen Bağış ve Ömer Çelik
hakkında övgü dolu açıklamalar yapmaktalar. Özellikle Ömer Çelik AK
Parti'nin 'partiler arası ilişkilerden sorumlu yöneticisi' olarak bundan
böyle siyasi partiler ile daha sıkı ilişkiler kuracağını bir şekilde
hissettirmiş olmalı. Bu çok sevindirici. Çünkü önyargılar ancak doğru
diyalog ile ortadan kaldırılabilinirler.
Ankara ve Lefkoşa arasında siyasi partiler arasında en üst düzeyde diyaloğun
ne kadar yararlı olduğunu TC Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın adadan
dönerken sürpriz bir şekilde KKTC'nin 'mafya tarzı yapılandırılmaların cirit
attığı bir yer olmaktan kurtarılması' konusunda yaptığı açıklamada gördük.
Bu konuda Sayın Erdoğan'ı detaylı bir şekilde bilgilendiren parti başkanına
yürekten teşekkürler.
KKTC'nin sorunlarının çözümü için bu direk diyaloğa çok ihtiyaç var.