Eğitimin amaçlarından biri, etkili ve faydalı, işlevsel ve güncel, dayanıklı ve kullanılışlı bilgileri vermektir. Dayanıklı ve kullanışlı bilgi; kavramlardan oluşan düşünce parametreleridir. Bunlar belirli formlar içinde uzun bellekte saklanır ve gerektiğinde bir problem çözümü sürecinde transfer edilir.
Etkili ve faydalı bilgi, kullanılışları ile birlikte öğrenilmesi şart olan bilgidir. Bilgi, değerlendirme ve kararları daima kolaylaştırır. Eğer problem olan konu alanını etkileyen koşullar, parametreler hakkında yeterli derecede olgu biliniyorsa, o zaman hiçbir değerlendirme ve çıkarımda bulunabilme, zor değildir. Neyin öğrenilmiş olduğunu, öğrenme süreci sırasında yapılmış olan şeyler belirleyicidir.
Anlamlı bir çerçevenin, bir oluşumun dışında öğrenilmiş olgular, boş ve yaşamsal pratikten yoksun bilgiler olarak saklanırken; problem çözme süreçleri içinde öğrenilen olgular, bundan sonra karşılaşılacak problemlerin çözümünde her an kullanılmak üzere dinamik bilgiler olarak saklanmaktadır.
Doğal olarak, dinamik bilgilerin, yeni bilgiler, kavramlar oluşturmada transferi daha kolay ve etkin olmaktadır. Bu kapsamda değerlendirildiğinde, problem odaklı, örnek olaylara, ortak proje ve ekip çalışmalarına dayalı pilot programlarda, disiplinler arasında ürün-enerji iletişimi, ara kesit oluşturma, bilgi kullanımı ve yeni bilgi üretimi gibi etkinliklerle bilgi transferinin en üst düzeyde gerçekleşmesi olanaklı olabilir.
Özgün olmayı anlamak ve uygulamak biçimindeki yaratıcı düşünme öğrenilebilir; fakat bunu gerçekleştirebilmek ve uygulayabilmek için iki temel koşul yerine getirilmelidir.
Bu koşullardan birincisi, kişinin gündeminde giderilmesi gereken bir gereksinimin, aşılması gereken bir zorluğun bulunması durumudur. İkinci temel koşul da gündemde esas olgu ve ilkelerle ilgili bir bilgi ve anlayışın bulunması zorunluluğudur.
Bunun tersi bir durumda yaratıcı düşünme güçlü bir olasılıkla gerçekleşmeyecektir. Çünkü motivasyon ve bilgi, yaratıcı düşünmenin vazgeçilmez ön koşullarıdır. Öğrenenlerin, özgün olmayı öğrenmek isteğini harekete geçirmek için merak duymaları gerekir. Bunun için de öğrenenin belli bir belirsizlik durumu ile karşı karşıya gelmesi zorunludur.
Öğretmen, öğrenenlere merak uyandıracak nitelikte sorular sorabilmeli, problem kurabilmeli ve durumlar yaratabilmelidir.
Keşif (buluş) yoluyla öğrenmede en önemli öğe, öğrenme süreci içinde bulunan öğrenenin desteklenmesidir. Keşif yoluyla öğrenme çok zaman almaktadır. Öğretmen desteği ve yönlendirmesi çok önemlidir. Öğretmenlerin rehberliği sayesinde zaman kaybı ve riskler kolaylıkla önlenebilir.
Bu yaklaşımda, konunun temel yapısının öğrenilmesinde en iyi yol, öğrenenlerin temel yapıyı kendi kendilerine bulmaları, keşfetmeleridir. Keşfetme, yaratıcı düşünmeyi geliştiren temellerden biridir. Öğrenenlerin temel yapıları keşfedebilmeleri için öğrenme sürecine aktif katılmaları sağlanmalıdır. Çünkü öğrenenleri harekete geçiren güdü merak, başarılı olmak ve birlikte çalışmaktır.
Okul ortamı, öğrenenin kendini özgür hissedeceği, bir öğrenme öğretme ortamı olmalıdır. Yaratıcılık, 2–7 yaşlar arasında dramatizasyon, demostrasyon, yaratıcı drama, rol yapma gibi tekniklerle geliştirilebilir. Bu yaşlar, somut işlemler dönemine denk düştüğünden eğitsel oyunlar eğitim ortamında sıkça kullanılmalıdır.
11–15 yaşlarında ise çocuk ilk soyut işlemler dönemine girmiştir. Bu dönemde şiir, öykü, anı yazma, resim yapma, bilimsel düşler kurma ve geliştirme daha baskındır. Bu dönemde de bu tür etkinliklere yer verilmelidir.
Bilgi üretimi ortamında yaratıcılık, mevcut bilgi ağı ve metodolojik ilişkilerden yola çıkarak, mevcuda yeni eklemeler yapmada, yoktan bir şeyler oluşturmada ve de geleceğe dönük kurgulamalar yapmada etkin olabilmektedir. Tüm etkileşimlerin odağında yer alan ve Medawar (1996)’ ın da belirttiği üzere; doğal dünyanın neye benzediği hakkındaki en son düşüncelerimizi temsil eden ve birbirine mantıkla bağlanmış teoriler ağı olan bilimde üretkenliği sağlayan şey yaratıcı tahminler yapmaktır.
Bilimde olaylar tek tek değil, birbirleriyle olan ilişkileri içinde incelenir. Neden ve sonuç birlikte giden ve duruma bağlı kavramlardır (Yıldırım, 1979). Ancak bilgi üretimi sürecinde bilim insanı veri toplama zorluğu, araştırma ortamı ve olanaklarının sınırlı olması, sosyo-ekonomik kısıtlılıklar nedeniyle çaba büyük ölçüde bu konular üzerinde yoğunlaştırmakta ve mevcut bilgileri sistematik bir düşünce örgüsünde tanımlayarak değerlendirme ve dolayısıyla yeni sentezlere ulaşma yerine yapılan çalışmaları tekrarlama çıkmazına girebilmektedir.
Eğitimin temel amaçlarından biri de, diğer kuşakların yaptıklarını yinelemek yerine, bunların üzerinde yeni şeyler yapabilme yeteneği olan insan topluluklarını oluşturmaktır.
Bilgi çağına, dışarıdan bakıldığında, görülen resim ile algılanan resim ve içinde fiilen yaşanan resimde farklılıklara rastlanmaktadır.
Hızlı teknoloji, bilgiyi sürekli güncellerken, iletişim becerilerine dolaylı olarak olumsuzluklar taşımaktadır. Bu durum yine dolaylı olarak yeni ve farklı koşullara uyumu güçleştirmekte, belki insanları içe kapalı, çekingen ve aracı araçlarla (TV, bilgisayar, internet, cep telefonu, canlı-sanal oyunlar vb.) kimlik oluşturabilen kişiler hâline dönüştürmektedir. Süreç devam ettiği için veriler sınırlıdır.
Yaratıcı düşünmenin eğitim kapsamında ele alınarak değerlendirilmesi, bir ön görü olarak, bireylerin yazılı, sözlü veya beden dili anlamında iletişim becerileri kazanmalarına, yeni ortamlara kolay ve anlamlı uyum sağlamalarına destek olabilir. Çünkü zekâ ve yetenek, çevre ve eğitimin olumlu etkileri ile tanınacak fırsat ve ortamlara göre doğru orantılı olarak artabilir; geliştirilebilir.
Eğer amaçlanan, temel sorunlarla ilgili, meraklı, özgür, özgün, enerjik, sağlıklı ve olumlu sosyal düşüncelerle donanımlı bireyler yetiştirmekse, en önemli hedeflerden biri yaratıcılığı yüksek olan bireylerin yetiştirilmesi olmalıdır.
Yaratıcılığı yüksek düzeyde bireyler yetiştirebilmek için temel dayanak fikren açık ve özgür olunabilecek eğitim ortamlarında, öğrenenleri soru ve/veya sorunlara farklı yanıtlar arayan kişiler olarak yönlendirebilmek olmalıdır.