Her geçen gün daha fazla “adalı” olurken “adalıları” anlamaya çalışmak

Adanın hem kuzeyinde hem de güneyinde insanların mutlu ve huzur içinde yaşaması özlemini her fırsatta dile getiren dostlarımı çok iyi anlıyorum

 Adanın hem kuzeyinde hem de güneyinde insanların mutlu ve huzur içinde yaşaması özlemini her fırsatta dile getiren dostlarımı çok iyi anlıyorum. Bu benim de canı gönülden dileğim. Ancak bazı dostlarımın bu adada yürümeyen her sorunun ardında bir “Kıbrıslılık” ya da “ yeterince Kıbrıslı olamamak” tarzı analizlerle ya başkalarını eleştirmelerini ya da gereksiz “özeleştiriler” yapmalarını anlamakta güçlük çekmekteyim.

 

İnsanların “Gönyeli maçlarında heyecanlanmayıp” Galatasaray ya da Fenerbahçe için “yanıp tutuşmalarını” ya da her hangi bir Kuzey Kıbrıslı pop star’ın şarkılarını ezberlemeyip Tarkan’a hayran olmalarını bir tür “Kültür Emperyalizmi’ne” teslim olmak olarak değerlendiren dostlarıma kesinlikle katılmıyorum. Bir parkın var olan isminin önüne ya da arkasına başka bir ismin eklenmesi gereksiz olabilir ve buna da karşı çıkılabilinir. Bununla bir sorunum yok. Ancak bazılarının Rumca isimler yerine Türkçe isimlerin gündeme gelmesine karşı çıkmalarını da “kraldan çok kralcılık” olarak görüyorum ve demokratik bir ortamda bunu söyleme hakkım olduğuna da inanmaktayım.

 

İlk önce hatırlatmakta yarar var. Kuzey Kıbrıs’ta yaşayan Türkler bildiğim kadarıyla “Mars’tan” gelmediler. Bir kaç yüz yıl önce Anadolu’dan bu topraklara göç ettirildiler. Kökenleri Türk ve Anadolu’nun “bağrından” buralara gelmişler. Ne mutlu ki onlara Türkiye’deki soydaşlarından çok daha modern bir konumda sürdürebilmekteler yaşamlarını. Türkiye’deki kimi “yobazlıklar” bulaşamamış adanın güzel insanlarına. Ancak kültürel olarak “Anadolu’daki Türkler” ve “adadaki Türkler” aralarındaki tüm farklılıklara rağmen “Türkçe” konuşuyor, “Türkçe” rüya görüyor ve “Türkçe” aşık oluyorlar. Sevgileri, nefretleri, ağıtları, şarkıları, dansları hep “Türkçe”!

 

Aynı konumda olmayan “Almanyalı Türkler” bile bir yandan bir Eintracht Frankfurt ya da Schalke 04 takımının maçlarını kaçırmazken aynı zamanda Fenerbahçe ya da Galatasaray için yaşadıkları Alman kentlerinin yollarına dökülebiliyorlar. Benim oğullarım emin olun “ne Alman ne de Türk milliyetçiliğinden” anlarlar ama Türkiye bayrağı desenli tişört ya da Galatasaray forması giymekten yana hiç bir dertleri yoktur. Çünkü babadan da bir “Türk Kültürü” ile ilişkileri vardır. Bu kadar basit bu onlar için. Tarkan’ı severek dinlerler. Alman takımları ve pop starlarından da çok iyi haberdardırlar. Hem Almanya hem de Türkiye milli takımlarını desteklerler maçlarda.

 

Almanya’da yaşayan bir Alman vatandaşı Türk olarak Kuzey Kıbrıs’taki “eyvah bugün gene Galatasaray maçında heyecanlandım” ya da “Candan Erçetin söylerken kendimi tutamıyorum” diye “itiraf” edip de sonra da kendini “yazık bana demek ki yeterince Kıbrıslı olamamışım” diyerek “kamçılayanları” anlamakta güçlük çekmekteyim. Kıbrıslı Rumlar bu tip sorunlara sahip değiller. Yunan takımları ve şarkıcıları için yanıp tutuşuyor ve bu normal davranışı sorgulamıyorlar. “O zaman bazı Kıbrıslı Türk dostlarımın bu “kompleksine” ne gerek var?” diye sormadan edemiyorum.

 

Hiç değilse “bizim niçin bir Yaşar Kemal’imiz ya da Aziz Nesin’inimiz yok”, “bizim de okuduğumuz ve gurur duyduğumuz Kemal Tahir’imiz olmalı” tarzı yorumlarla karşılaşmadım. Şimdilik Galatasaray ve Tarkan ile meşguluz. Almanya’da doğup büyüyen İspanyol asıllı bir Alman hiç sorunsuz bir yandan Bayern Münih’li diğer yandan da Real Madrid’li olabiliyor. Hatta Dublin’e gidenler bilir orada en popüler mağazalardan biri İngilizlerin ünlü takımı Manchester United’indir. Yani İrlandalılar bile İngiliz takımı tutarken Lapta’lı bir Kuzey Kıbrıslı’nın Fenerbahçe’yi tutmasını “özden kopma” olarak değerlendirmek bence büyük bir yanılgı.

 

Almanya’da Eintracht Frankfurt, Türkiye’de Galatasaray maçlarını kaçırmayan benim Ozanköy maçlarını nasıl ilgiyle izlediğimi bilen dostlarımın da iyi bildiği gibi adayı ve insanlarını çok sevmekteyim. Ancak bu “Türk Kültürü bizi asimile etmemeli, çünkü biz Kıbrıslıyız” tarzı çıkışları  ve maalesef buna paralel olarak ve de solcu geçinen bir yayın organının yaptığı gibi çoğu kez “ırkçı” bir dil seçimi ile Türkiyeli’leri “her türlü kötülüğün nedeni” olarak gösterme çabalarını tasvip etmek benim için imkansız.

Adalı oldukça adalıları anlamak hedefim ama anlaşılmazı da dile getirmek gereğine de inanmaktayım!

Bu haber 462 defa okunmuştur

:

:

:

: