Emekli Büyükelçi Tansel Fikri, Rum Yönetimi’nin garantilerin kaldırılması çabası ve doğal gaz ile ilgili girişimlerini eleştirdi
KKTC eski bakan ve büyükelçilerinden Tansel Fikri, Türkiye’nin Garanti Anlaşmasındaki haklarının kaldırılması ve Kıbrıs Rum Yönetimi’nin Yunanistan ve İsrail ile işbirliği girişimlerinin müzakere masasını bozmaya yönelik olduğuna dikkati çekti. Tansel Fikri Kıbrıs sorununun çözümüne yönelik müzakerelerle ilgili yaptığı yazılı açıklamada, Kıbrıs Rum Yönetimi’nin, Türkiye’nin garantörlüğünü kaldırmaya yönelik önerilerini “Görüşme masasını çökertmeye yönelik ciddi bir tahrik” olarak değerlendirdi.
Güney Kıbrıs'ın güvenlik kaygılarının dikkate alınması şeklindeki empatileri de “talihsiz bir duruş” olarak gören Tansel Fikri, “Neredeyse tüm başat güçlerin bölgemizde konuşlanma yarışı içinde olduğu bir dönemde en temel stratejik güvenlik unsurlarımızın pazarlık masasına sürülmesine seyirci kalmak ve bunlar üzerinde empati yapmak fevkalade üzücü ve kaygı vericidir” dedi.
Kıbrıs Rum Yönetimi, Yunanistan ve İsrail’in Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon yatakları ile elektrik alanında işbirliği yapma girişimlerinin, “KKTC’nin olduğu kadar Türkiye'nin de egemenlik haklarının açık bir ihlalini” oluşturduğunu kaydeden Fikri, girişimlerin “Kıbrıs barış görüşmelerinde varılan mutabakat zeminlerini ve Birleşmiş Milletler çözüm parametrelerini ortadan kaldırmaya yönelik” olduğunu kaydetti.
Fikri, Kıbrıs Rum Yönetimi ile Yunanistan’ın, Kıbrıslı Türklere “barışın koşullarını” dikte etme misyonuna soyunduğunu söyledi.
Tansel Fikri yaptığı yazılı açıklamada özetle şunları söyledi:
“Türkiye'nin Kıbrıs'taki askeri varlığı ile etkin ve fiili Garantörlüğü varılacak çözümün asli olduğu kadar entegre kurucu bir unsuru olmaya devam etmelidir. 1960 Londra ve Zürih Uluslararası Antlaşmaları ile Kıbrıs’ta vücut bulan ve BM’de tescil edilen siyasal ve anayasal düzende Kıbrıs’ta yaşayan Türk ve Rum halklarının kurucu, egemen ve eşit siyasal kimliklikleri yanında, Garantör ülkelerin de fiili askeri varlığı ile hak ve statüsü, temel kurucu unsur olarak belirlemişti. Bu itibarla, 1923 Lozan Antlaşmaları ile de Kıbrıs, Ege ve Doğu Akdeniz'de tesis edilen Türk- Yunan dengesini tahrip etmeye yönelik tek taraflı girişimlerden özenle kaçınılmalıdır..
Kıbrıs’ta, Garantörlük statüsünü ve garantörlük vecibelerini, yıllarca ihlal ve istismar eden taraf Rum- Yunan kanadı olmuştur. Bu nedenle KKTC ve Kıbrıs Türk Halkının güvenlik parametreleri üzerinde Rum- Yunan kanadının söz hakkı asla olamayacağı gibi belirleme ve dikte etme gayretleri ve bu çerçevede 'Garantörsüz ve Garantisiz' çözüm önerileri abesle iştigaldir ve görüşme masasını çökertmeye yönelik ciddi bir tahriktir.
'Güney Kıbrıs'ın Güvenlik kaygılarını da dikkate almamız gerekir' şeklinde empati gayreti Garantiler Konusunun tartışılmasına yönelik talihsiz bir duruştur. Varlığımızın ve stratejik güvenliğimizin en hayati kırmızı çizgilerinin tartışılmasına çanak tutmak ve bu gayretlere meşruiyet kazandırmak müzakerecilerimizin görev misyonu olmamalıdır.. .Neredeyse tüm başat güçlerin bölgemizde konuşlanma yarışı içinde olduğu bir dönemde en temel stratejik güvenlik unsurlarımızın pazarlık masasına sürülmesine seyirci kalmak ve bunlar üzerinde empati yapmak fevkalade üzücü ve kaygı vericidir.
Rum Yönetimi, Yunanistan ve İsrail arasında Doğu Akdeniz’deki Hidrokarbon yataklarının ortak değerlendirmesine ilişkin mutabakat, su ve enerji kaynaklarına ilişkin işbirliği antlaşmaları Kıbrıs Türk Halkının ve KKTC’nin olduğu kadar Türkiye'nin de egemenlik haklarının açık bir ihlalini oluşturmaktadır ve meşruiyetten yoksundur.
Rum- Yunan kanadı, Doğu Akdeniz'de, TC ve KKTC’nin egemenlik ve söz hakkını yok sayarak atmakta olduğu tek taraflı ve hukuksuz adımlar ve ilan etmekte olduğu tasarruf ve antlaşmalar yasal dayanaktan yoksun olduğu kadar Kıbrıs barış görüşmelerinde varılan mutabakat zeminlerini ve BM çözüm parametrelerinin ortadan kaldırmaya yöneliktir.
KKTC ve Kıbrıs Türk Halkının uluslararası haklarını yarım asırdan beri ayaklar altına alan bir muhatapla üç nesil insanımız büyük bedeller ödemiştir. İnsanlık ayıbı bu sürece tarihi bir nokta koymanın zamanı gelmiştir. Kıbrıs Türk Halkının varlığı, güvenliği ve KKTC’nin geleceği Rum- Yunan Kanadına endeksli, ve Rum- Yunan kanadının onay ve icazetinde bağlı bir husus değildir..
Kıbrıs sorununu yaratan, Kıbrıs’ta savaşı başlatan, yaratmış olduğu savaşı kaybeden ve yıllarca çözümsüz kılan taraf bugün savaş tahribatının tazminatı ile barışın koşullarını bizlere dikte etme gibi akıl almaz bir misyona soyunmuştur. Böyle bir misyona, ' empati yapma uğruna ' tercüman olmak tarihi bir gaflettir! Rum- Yunan kanadının Kıbrıs’ta Helen egemenliğini tesis etmek üzere ve bu değişmez tarihi misyonlarına dayalı saldırganlıklarını her alanda sürdürmenin kararlılığı karşısında Anavatan Türkiye'nin, Kıbrıs'taki etkin Garantörlüğü ve Askeri varlığının bölgedeki gelişmeler de dikkate alınarak güçlendirilmesi, KTBK ile Güvenlik Kuvvetlerimizin kesin ve caydırıcı üstünlüğünün koruması, ulusal güvenliğimiz yanında bölge istikrarı açısından da büyük önem arz etmektedir.