Yalçın CEMAL
yalcincemal@hotmail.com
Sn. Erdoğan, Orta Doğu’daki savaşla ilgili olarak, BM‘de savaşın sonlandırılması için, alınacak tedbirleri de, bir bir sıraladı.
Filistinli Müslüman kardeşlerimizin, can güvenliği içerisinde, yaşamaları için, Sn. Erdoğan’ın, önerdiği çözüm modeli, iki Devletli,
Başkentinin de, Doğu Kudüs olacağı, bunun, her Filistinli için de, bir huzur kaynağı olacağının, üzerine basa basa dile getirdi.
Anavatan Cumhurbaşkanımız, Filistin sorununa, iki devletli bir çözümle çare bulunacağını da, kesin bir dille, BM‘ler Üye Devletlerinin temsilcilerinin, bilgisine getirdi.
Filistin Halkına yapılan yardımlarda, milli gelire oranla, Türkiye’nin başta geldiğini söyleyen Erdoğan, tüm BM Teşkilatına üye ülkelere,
Filistin halkına yardım yapmaları için de, çağrı yaptı.
Terörizmin, dünyadan kazılması için de, iş birliğine çağrıda bulunan Erdoğan, yeni bir terör örgütü olan, FETÖ ile ilgili, Dünya Devletlerinin, dikkatini çekti.
Bence, en önemli uyarısını, şu paragrafta yaptı:
“BM’nin reforme edilmesi gerekiyor. Özellikle barışı koruma ve inşa konusunda atılan adımları takdir ediyoruz . BM Güvenlik Konseyi reforme edilmedikçe çabaların hedefine ulaşmayacağı açıktır. Dünya beşten büyüktür. Beş ülkenin iki dudağı arasında dünyayı mahkum edemezsiniz. Ama şu anda mahkum ediliyor. Tüm dünyanın temsil edilmediği Güvenlik Konseyi adalet getiremez…”
Sn. Erdoğan, Dünyadaki tüm adaletsizlikleri, ne kadar güzel, bu paragrafa sıkıştırarak, dünyada adaletin nasıl sağlanacağının da, çözümünü verdi.
Bir de, buna bir bakalım:
“...20 ülke mi BM Güvenlik Konseyi’nde üye olacak, bunların hepsi daimi olsun. BM Güvenlik Konseyinde tüm dünya ülkeleri dönüşümlü olarak yerini alsın…”
Dünyaya, adaletin nasıl gelebileceğini, ne güzel anlatmış.
Sn. Erdoğan, bu ideal çok güzel.
Ancak, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun yapısı, sizin söylediğiniz, niteliğe dönüşürse.
Dünyaya, adalet gelir.
Bu olmadığı takdirde, bu mümkün değil.
Beş ülke, İkinci Dünya Savaşının galipleri, hala daha, zafer kazanmış edası ile, Dünyayı yönetmeye ve parsellemeye, devam etmektedirler.
Milletleri, ayni dinden olanları, birbirlerine düşürmektedirler.
Bundan da, büyük rantlar kazanmaktadırlar.
Böl - yönet politikaları, bunların vaz geçilmezidir.
Sizin söylediklerinizi yapmak demek, dünyayı, sömürmekten vaz geçmek demektir.
Buna, bu beş ülke “evet” der mi ?
Sözde, Dünya barışını korumakla görevli bu ülkelerin, insanları öldürmek için sattıkları silahlarda, dünyada, listenin ilk sıralarındadırlar.
Bundan vaz geçmeleri, mümkün mü ?
Zatı Aliniz, bunu mümkün görüyor mu ?
Beş kafadar, Dünyayı “mahkum“ etmeye devam edecekler.
Menfaatleri icabı, bunu gerektiriyor.
Buna, alternatif bir çözüm bulunmadıkça da, bu devam edecek.
Yani, Dünyadaki beşin dışındaki ülkeler ve halklar. Sizin de haklı olarak vurguladığınız gibi, mahkum olmaya devam edilecekler.
Dünyada, adaletsizlikler devam edecek.
Sn . Cumhurbaşkanım; sizin de, malumunuz veçhile , Kıbrıs’ta bir anlaşmaya varılması için, müzakerelere devam edilmekte.
Güvenlik, toprak, yönetim ve güç paylaşımı ile, mülkiyet başlıkları, halen anlaşılmamış.
Kıbrıs Türk Halkını ilgilendiren, en önemli konu, yaşam hakkının garanti altına alınmasıdır.
Siz de biliyorsunuz ki, karşı unsur 1955‘ten itibaren, bizleri bu adadan sökmek için, Kıbrıs Türkünü katletmektedir.
Bu, 1974‘ten günümüze kadar, mümkün olmamaktadır.
Nedeni de, Türk Silahlı Kuvvetlerinin, adadaki varlığı olsa gerek.
Karşı unsur ve bunları destekleyen, Batılı Emperyal güçler, Kıbrıs Türk halkının, yaşam hakkının bir güvencesi olan, Garanti ve ittifak Anlaşmalarının ortadan kaldırılmasını, çözümün ön şartı olarak öne sürmekte. Alternatif öneri olarak da, Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’nin, silahlı gücünden oluşmayacak olan bir güç, BM himayesinde olacak, yani Güvenlik Konseyi karar verecek . Kıbrıs Türklerinin yaşam haklarını koruyacak ve bizleri himayesine alacak.
Öneride bu, 5 yıllığına sınırlı.
Sn. Erdoğan, dünyayı mahkum eden , adil olmayan bir teşkilata. Kıbrıs Türk Halkının yaşam hakkını teslim etmenizi, dünyanın getirildiği bu aşamada, aklımın uçundan bile geçirmiyorum.
Hele hele, 15 Temmuz 2016 ‘dan sonra.
Kıbrıs Türkünün yaşam hakkının güvencesi, sadece ve sadece Türkiye Cumhuriyeti Devletidir.
BM‘ler himayesindeki filmi, 11 yıl tükene tükene gördük.
Yaşamımızın garantisinin, kim olduğunu da, iyice belledik.
Beynimize kazıdık.
Kazıdığımızın dışında, bir garantörlük sisteminin, bize getireceği,
yeniden, tükenmekten başka bir şey değildir.
Kıbrıs Türk halkının, Adadaki yaşam hakkının teminatı, bulunacak anlaşmada, egemenliğinin kabulü.
Türkiye’nin, etkin ve fiili garantisidir.
Bunun dışındaki çözümler, bizi Filistin Halkının içinde bulunduğu
duruma düşürür.
Sonra, Yalçın Cemal demedi demeyin.