Her yıl, 5 Haziran Çevre Günü kutlanıyor.
Bu, uluslararası bir nitelik kazandırılan, bir gün.
Bugün, bizde de kutlanıyor.
Ülkemizin, coğrafyasının nüfusuna baktığımızda, hatırı sayılır bir hayli, Çevre ile ilgili sivil toplum örgütlerimiz var.
Çevrenin korunması için de, hem yasa çıkarılmış, hem de Bakanlık ve ona bağlı Müdürlük ve Daireler oluşturulmuş.
Pekala.
Bunca koruyucu yasa ve sivil toplum örgütüne rağmen.
1974 ‘den günümüze dek, çevremizi koruyabildik mi?
Buna “evet” demek mümkün mü?
Evet diyen varsa, beri gelsin.
Çevrenin, sadece atılan atıkların temizlenmesi ile korunması mümkün değildir.
Çevreyi, doğal yapısı ile de korumak sureti ile çevre korunmuş olur.
Yollar, temizlenebilir.
Hele hele bazı Belediyelerimiz, göze batan yerleri temizleyerek, çift şerit yollara özen göstererek ara sokakları es geçerek, çevreye sahip çıkıldığını zannederler.
Bazıları da, çevrenin vazgeçilmezi, devredilmezi olan dereleri ve su arklarını doldurarak, yol yapma veya başka inkişaflar yapma marifetleri de sergilemektedirler.
Dereleri korumakla görevli, İçişleri Bakanlığı ve Kaymakamlıklar “sin de, gülle geçsin “ pozisyonunda trajik komedi oynamaktadırlar.
Çift şerit yollardaki, kurumuş otlara ne demeli?
Ya sahillerimiz!
Sahillerimiz, çevre açısından, yüz karamız.
Sahillerin doğal yapısını, belki elli yıl önce çekilen resim ve sinema filmlerinden, görebiliriz.
100 metre, denizden karaya sahil şeridi diye, Anayasaya kural olarak yazılmış.
Yazılmışsa yazılmış.
Dinleyen kim?
Bu kurala uymayıp “ Majino “ gibi hatlar çekip, denizi periskopla bile görmekten men edenlere karşı , gereğini yapmayan siyasi erke ne demeli?
Kışın, bazı semtlerde yanan ısınma sobalarının yarattığı çevre kirliliği, yıllarca büyük bir sıkıntı.
Buna, bir çözüm bulundu mu?
“Ne şiş yansın ne kebap” misali, sadece yüzeysel tedbirler alınarak. Radikal tedbirlere yanaşmayan bir zihniyet.
Konutlarla iç içe geçmiş, tarım seralarının yaymış olduğu ve sağlığı olumsuz etkileyen, çevre kirlilikleri.
Başı boş köpeklerin, etrafı kirletmelerinden doğan çevre kirliliği ve insan sağlığını tehdit eden durumlar.
Kıyılarımızdaki denizlerin, kirletilmesi.
Bu başlı başına, büyük bir çevre kirliliği .
Ülkemizde, kanser olaylarının artması bir vaka.
Bunun en büyük nedenlerinden biri, çevrenin kirletilmesi.
Görüntü kirliliği, başlı başına bir sorun.
Biz ne yapıyoruz?
Bildiriler, açıklamalar, demeçler veriyoruz.
Çevreyi kirleten ve sağlığımızı tehdit edenlere karşı, ne hikmetse.
Ciddi yaptırımlar yapamayız.
Nedeni ne, biliyor musunuz?
Siyasi rant.
Oy saiki ile hareket eden siyasiler, ne çevreyi koruyabilir ne de kirletenlerin üzerine gidebilir.
İş, Çevreci örgütlerin, çok ciddi uyarıcı eylemlerine kalıyor.
Aksi takdirde, çevreye karşı kıyım bu şekilde devam ederse, ülkemizde yakın bir gelecekte çevreden ve çevremizden bahsetmek mümkün olmayacaktır.
İş işten geçmeden, kalan çevremizi olsun koruma altına alalım.
Sonra, Yalçın Cemal demedi, demeyin...