2004 yılında, 407 “evet” oyuna karşı, 262 “hayır” oyu ile Türkiye ile ilgili olarak, müzakerelerin başlaması için, AP’ den çıkan kararı hatırladığımızda. Dün aynı Parlamentodan, Türkiye ile ilgili alınan kararı karşılaştırırsak. 2004 ‘ten bu yana AP ‘ye göre, Türkiye’de bir şeyler olmuş ki, 62 oya karşı 477 oyla, müzakerelerin askıya alınması kararını, AP ‘dan çıkarma becerisini göstermişlerdir.
2004 ‘ten, bu kararın alınmasına kadar. Türkiye’yi Sevr koşullarına getirmek için, ellerinden ne geldi ise yaptılar.
“ Ermeni soy kırımını” tanıyın dediler.
Terör örgütü PKK için “ ülkede yapılan mücadeleyi durdurun.”
Terör Yasasını, insancıllaştırın, baskılarını yaptılar.
“ Kıbrıs’ta işgalcisiniz. Derhal Adadan çekilin.”
Devletin bekası için, sınır ötesi yapılan askeri harekatları “derhal sonlandırın” dediler.
Dediler de, dediler.
İstediler de, istediler.
Baskıları artırdıkça, artırdılar.
Son olarak da, Türkiye için, AP ‘ dan bu” sünnetçi korkusu” kararını çıkardılar.
Avrupa, Türkiye’ye hiçbir zaman, iyi niyet gözü ile bakmadı ve bakmayacak.
Allah aşkına bunlar değil miydi, 1915 ‘ te son Türk yurdu olan Anadolu’yu, işgal hareketine kalkışanlar.
Bunları Rahmetli Atatürk, çok iyi anlamış ve ölünceye kadar bunlarla hiçbir anlaşma yapmamıştı.
Bunların tarafına, bakmamıştı bile.
Avrupa’nın, Türkiye’ye bakış açısı bu.
Bunun değişeceğine dair, bu gelişmelerden sonra mümkünat yok.
Türkiye, bu karar karşısında, tepkisini dile getirdi.
Kararı “ yok hükmünden “ saydı.
Fakat ortada alınmış bir karar var.
Bu bir olgu.
Siz tanımasanız bile, karar ortada duruyor.
Bu karar karşısında, Türkiye’nin tutumu ne olacak?
Yine “ umutsuzluk umudu” ile Avrupa kapılarında bekleyecek mi?
Türkiye’yi, Sevr durumuna getirmek için, uğraş veren bu emperyalistlere karşı. Hiç bir şey olmamış gibi, Avrupa kapılarında beklemeye devam mı edecek?
Yoksa gelişen, değişen ve oluşan dünya koşullarında kendine yeni Ankara merkezli politikalar oluşturmaya mı başlayacak?
Globalleşen dünyada, tek başına durmak zor.
Bunun bilinci ile yeni alternatifler oluşturmak ve bulmak gerekliliği, çoktan gelip geçmiştir.
Ankara merkezli politikalar ise “TAM BAĞIMSIZ TÜRKİYE ‘den “ geçer.
Bunun için, ülkenin ekonomisinden başlamak gerek.
Ekonomi, dışa bağımlılıktan kurtarılmalı.
Üretim Ekonomisine, geçilmeli.
Türk parasının değeri yani alım gücü, diğer para birimlerinin seviyesine çıkarılmalı.
Bu da, üretime dönük, ekonomik sistemlerle mümkün olmaktadır.
Atatürk, o savaş koşullarında bile bunu başarmıştı.
Türkiye, ancak bunun uygulanması ile Ankara merkezli politikalar üretebilir.
Avrupa’nın ve diğer Emperyal Güçlerin kumandası bundandır.
Kıbrıs’la ilgili dayatmalar da, bundan değil midir?
Montana’da, İkinci haftaya girildi.
Adam, resmen hem bizimle, hem de dünya ile dalga geçiyor.
Buna rağmen, dünyadan tıs çıkmıyor.
İşi, bir ters çevirelim.
Onların yerinde, biz.
Bizim yerimizde de onlar olmuş olsaydı, dünyanın sessizliği bu denli olur muydu?
Buna evet demek, mümkün mü?
Türkiye’yi yönetenler de, bunun farkında.
Batı, ancak ekonomisi güçlü Türkiye karşısında, Türkiye’yi kaale alabilir.
Aksi takdirde Türkiye, beğenmeyeceği birçok kararla, karşı karşıya kalabilir.