Crans Montana’dan sonra, ortaya çıkan ve BM Parametreleri ile Kıbrıs sorununa, bir çözüm bulunamayacağını, hem BM, hem de TC yetkililerinin açıklamasından sonra. Süreci” sıfır asker sıfır garanti “ şartı ile çökerten Anastasiadis’in, dünya ile alay edercesine “ BM parametreleri ile görüşmeye hazırım “ açıklamasında bulunması. Pişkinliğin, dik alası olsa gerek.
Rum tarafı ve Yunanistan, Kıbrıs konusunda, bizlere hiçbir zaman iyi niyetli, yaklaşmamıştır.
Yaklaşımları, hep suiniyetli olmuştur.
Müzakerelerin, zamanını uzatıp bunu bir fırsata çevirerek. Hidrokarbonların, üzerine oturma politikaları izlemişler ve bunda da ne yazık ki, muvaffak olmuşlardır.
Türk Ulusu olarak, dünyada atasözleri bakımından, sıralamanın üst düzeylerinde olan bir ulusuz.
“ Demir tavında dövülür. Yılanın başı, küçükken ezilir…“ gibi.
Bu anlamda meşhur bir bilge olan, Ziya Paşa’nın şiirinden alınmış bir beyiti de, aktarmakta yarar görüyorum.
“ Nush ile uslanmayanı, etmeli tekdir.
Tekdirle uslanmayanın, hakkı kötektir.
Rum tarafı, diplomatik yollardan Kıbrıs sorununun, halledileceğine ne yazık ki, Türk tarafını inandırmış. Zamana oynayarak, zaman kazanmış. Akdeniz’in etrafındaki, enerji kaynaklarını da, sanayileşmiş ülkelerin bu alanda çalışan şirketlerine havale etmiştir.
BM’ in beş daimi ülkesine bağlı şirketlerin, sondaj platformları adanın güneyinde.
Son gelen, Fransa’ya bağlı olan bir şirketin, sondaj gemisi “ West Capelle “ ‘yı korumak için yerleşti. Aynı ülkeye ait, iki savaş fırkateyninin de bölgeye geldiği, Güneydeki yönetim tarafından dünyaya duyuruldu.
Yazıyı yazdığım saatlerde, TC silahlı kuvvetlerine bağlı, Gökçeada fırkateyininin, güneyin sondaj faaliyetlerini izleme haberi, ajanslara düştü.
Rusya Federasyonunun Lefkoşa Büyükelçisinin, Müzakerelerle ilgili olarak. BM Parametrelerinden bahsetmesi ve Genel Sekreter tarafından hazırlanacak raporla ilgili, yardım istemesi ise, düşündürücü olsa gerek.
Hatırlanacağı üzere, Annan Planı referandumunda hayır oyu kullanan Rum kesiminin, suçlanmaması için. Konsey üyeleri tarafından, zamanın Genel Sekreterine yazdığı raporun, uygulamaya girmesini engellemişlerdi.
Bu kadar tarafgil olan bir teşkilatın konseyinden, bize bir yarar gelir mi? Sorusunu da sormadan edemeyeceğim.
Enerji araştırmalarının, başından beri, Kıbrıs sorununa çözüm bulunana kadar, askıya alınması gerekirdi.
Bunu yapmayan Rum tarafına, nasıl ki 1995 ‘ te zamanın Hükümeti, Norveç’ten yine aynı görevi yapmak için kiralanan, sondaj gemisini, yayınladığı notamla engelledi ise. AKP Hükümeti veya Hükümetleri de, başından bu girişimleri engelleme yoluna gidip. İşin bu minvale gelmesini önleyeceklerdi.
Bu, olmuş olsa idi.
İşin boyutları, bu aşamaya gelmezdi.
Ne, Fransız fırkateyinleri, Kıbrıs sularında olurdu.
Ne de, sondaj platformları.
Bu iş, izlemekle olmaz. Olsa idi, 1963 ‘ten 1974 ‘ de kadar, Rumların bizlere yaptıkları, hep izlenmiş.
Rumlar da, bildiklerini okumuşlardı.
Evet, izlemek elbette önemli ve yapılmalı.
İzlemenin ardından da, gereken yapılmalı.
Yarın iki, 15 Temmuzun yıldönümü kutlanacak.
Birisi, 1974 ‘te Yunanistan’daki Albaylar Cuntasının, Adayı Yunanistan’a bağlamak için yaptıkları işgal olayı.
Diğeri ise, Türkiye’de bir yıl önce yapılmaya çalışılan, siyasi darbe teşebbüsü.
İkisi de, Türk ulusu ve Kıbrıs Türkü aleyhine olan, sonuçlar doğuracak hareketler.
Her ikisi de, Amerikan patentli.
Amerikan Emperyalizminin, bölgeye hakim olma girişimi karşısında. Kıbrıs Türk Halkının, Rumlar tarafından katledilmesine göz yumulan ve ENOSİSİ teşvik eden, Kıbrıs darbesi ile. Türkiye’deki darbe teşebbüsünün uygulanma merkezi aynı.
İkisi de, ayni fabrikanın ürünleri.
Bu ürünler. Ne Kıbrıs Türk’ü, ne de Türk Ulusu bakımından, kabul edilip yutulmadı.
Birincinin başarısızlığından sonra, Kıbrıs Türk’ü katliamdan.
İkincisinde ise, Türk Ulusu Demokrasiyi katliamdan kurtardı.