İkinci Dünya Savaşına kadar, ülkelerin egemenlikleri işgal ettikleri toprakların coğrafyalarına şamildi. Yani mülkler, o işgal eden devletin malı olurdu. Krallıklarda kralların. Sultanlıklarda sultanların. Padişahlıklarda padişahın. 1917 komünist devriminden sonra ise Tüm mülkler polit büronun denetim ve insiyatifinde yönetiliyordu.
İkinci Dünya Savaşına kadar, ülkelerin egemenlikleri işgal ettikleri toprakların coğrafyalarına şamildi. Yani mülkler, o işgal eden devletin malı olurdu. Krallıklarda kralların. Sultanlıklarda sultanların. Padişahlıklarda padişahın. 1917 komünist devriminden sonra ise Tüm mülkler polit büronun denetim ve insiyatifinde yönetiliyordu.
Eskiden savaşlar sık sık olduğu için, insanoğlunun oturdukları mülkler her savaşta başka ülkelerin işgali altına giriyor ve insanlık büyük bir sıkıntı ve mahvoluş içerisinde kendini buluyordu.
19 ‘cu yy ile birlikte, Dünyada milliyetçiliğin ve buna bağlı olarak bağımsızlık akımlarının hakim olduğu yıllarda.
Emperyal ve kapitalist blokta dünyayı sömürmek için işgal faaliyetlerinde bulunan ülkeler. Milliyetçilik ve bağımsızlık akımları karşısında. Eskisi gibi dünyayı sömürememeye başladılar.
Bu çıkmaz durum karşısında, geri kalmış ve fakirliği bir türlü yenememiş ülkeleri. Silahsız ve askersiz sömürme ve idare etmenin yollarını aramaya başladılar.
Sonuçta aradıklarını da buldular.
Buldukları neydi ? .
İnsan haklarını öne sürerek. Etki altına almak istedikleri ülkelerin halklarını birbirlerine düşürerek istediklerini elde etmek.
Biraz gerilere gidelim. O devirlerde Emperyalizmin başını çeken İngiltere ve Avrupa’daki imparatorluklardı.
Hep okuyoruz ve yaşıyoruz.
Osmanlı imparatorluğunda, rejime karşı duranlar. Hep batı tarafından bilhassa Fransa tarafından korunmuş ve kollanmışlardır. Fransa bu politikasını bugün dahi sürdürüyor.
Osmanlı da hürriyet için yola çıkıp Avrupa’ya sığınanlar. Bir de bakmışlar ki Yurt olarak altlarında Anadolu kalmış.
Dünyayı yöneten ve kural koyan süper güçler. Dünyayı elde etmek için yeni yeni oyunlar icat etmeye başladılar.
İnsan hakları adı altında, yer altı ve yer üstü enerji kaynaklarını elde etmek için fakir ülkelerin coğrafyalarına girdiler.
Silahsız ve askersiz.
Nasıl mı ?
Satın alarak.
Dünyada BM dahil tüm ülkelerin sahip olduğu bloklarda. Temel insan hakkı olarak mülk hakkı da kabul edilmiştir.
Her isteyen dünyanın herhangi bir bölgesinde mülk satın alabilir.
Sahip olduğu mülke, her ne şart altında olursa olsun dokunulamaz ve elinden alınamaz.
Emperyal ve kapitalist ülkelere, bu kural kabul edildikten sonra gün doğmuştur.
Tabii, ileride doğacak sıkıntıyı gören ülkeler ve devletler. Bunun tedbirini almışlar ve yabancılara taşınmaz mal satışına kısıtlama getirmişler.
Mülk hakkı temel haklardan olduğuna göre, mülkü satın alana da o mülkte oturma hakkı verilecek ve bilahare de iş vatandaşlığa kadar gidecektir.
Nüfusu büyük olan ülkeler için belki bu denli nüfus politikaları etkin olmayabilir.
Fakat nüfusu çok küçük olan ülkelerin egemenliklerinin geleceği tehlikeye girebilir.
Mesela bizim ülkemiz gibi.
Bizde halen ateş kes mevcut. Çevremiz ise ateş topuna dönmek için hazır vaziyette.
Rus, Yahudi ve İngilizlere alabildiğince toprak satışı yapılmaktadır. Bunları alan her halde oturmak için de ya ikamet ya da vatandaşlık istemektedir.
Vatandaşlık vermeseniz bile ilk dönemde, batı baskıları ile ve oluşturacakları lobilerle vatandaşlık alma boyutuna kadar gidebilirler.
En yakınımızdaki Filistin dünyada ders alınacak bir acı gerçek.
Nüfus yapımızı ve dolayısı ile egemenliği teşkil eden iradeyi tehlikeye düşürecek boyutlar inşallah ilerde teşekkül etmez.
Çünkü bu oyunun yaratıcıları.
Yarın karşımıza dikilip.
Konut hakkını verdiniz. Oturma iznini de verdiniz. En temel hak ve özgürlüklerden biri olan, seçme ve seçilme hakkı nerede diye sorabilirler.
Hele hele bu statüde olanların nüfusu. Sandıklardaki sonuçları etkileme oranına gelince. Seyredin siz gümbürtüyü.
Yol yakınken, ülke nüfusu ve gerçekliği de göz önünde bulundurularak. Yabancılara yapılan mülk satışlarının mercek altına alınması ve ileride doğabilecek, egemenliğe yönelik tehlikelerin oluşmaması için acilen önlemlerin alınması gerek.
Tabii bunlar iradenin başka güçlere geçme endişelerim.
Bir de, ileride Filistin halkı gibi, Kıbrıs Türk Halkı da vatanında mülksüz kalmasın.
Bilmem bu seçim harra güryası içinde bu endişelerim gideceği yere gidecek mi ?
Sesimi duyura bilecek miyim ?