Medyanın seçimi

Türkiye bugün sandık başında. Kampanya dönemi, beklenenden sönük geçti. Medyanın ilgisi, oldukça sınırlı kaldı. Siyasal yarışa dair içerikler, magazinel gündemlerin hep bir adım gerisinden geldi. Oysa, seçim kararının alınmasına yol açan siyasal süreç, tansiyonu epey yükseltmiş ve 22 Temmuz’u ilgi çekici hale getirmişti.

 

Türkiye bugün sandık başında.

Kampanya dönemi, beklenenden sönük geçti. Medyanın ilgisi, oldukça sınırlı kaldı.

Siyasal yarışa dair içerikler, magazinel gündemlerin hep bir adım gerisinden geldi.

Oysa, seçim kararının alınmasına yol açan siyasal süreç, tansiyonu epey yükseltmiş ve 22 Temmuz’u ilgi çekici hale getirmişti.

Buna karşın, bilhassa televizyonlar seçime pek yoğunlaşmadılar. Haber kanalları bile seçime ilişkin yayınlarında tutuk kaldılar.

Halbuki yaz ayları, televizyonlar için ölü dönemler olarak bilinir. İddialı programlar, filmler ve diziler yaz girişiyle birlikte tatile girer. Saatler, daha özensiz ve külfetsiz yayınlarla doldurulur.

Seçimin temmuzda yapılması, kendilerini rölantiye almış kanallar için fırsat yaratmıştı. Ucuz ve ilgi çekici siyasal programlar yapmaları mümkündü.

Öte yandan iklim koşulları, seçimin medya odaklı geçeceği beklentisi yaratıyordu. Yakıcı güneş altında kampanya yürütmenin güçlüğü yüzünden propagandanın sokak ağırlıklı geçmeyeceği öngörülüyordu. Bu koşullarda, kitlelere ulaşmak için açık hava toplantılarından çok, medyatik buluşmalara yönelmek daha akıllıca görünüyordu.

Ama ekranlarda bunun için yeterince imkan bulunamadı.

Öyle anlaşılıyor ki televizyonların seçime ikincil derecede önem atfetmesi, büyük ölçüde propaganda reklamlarının yasaklanmasından kaynaklandı.

Seçim reklamı yokken, seçimler üzerinden gündem yaratmak stratejik olarak pek akıllıca görülmedi.

Eğer kampanya dönemi, milyonlarca dolarlık kazanç potansiyeli sağlasaydı, seçim-televizyon ilişkisi bir şekilde kurulur ve yurttaşın ilgisi seçimlere odaklanabilirdi.

Bu arada, televizyonlara genelde hakim olan program formatlarının izleyici zihninde oluşturduğu kodlar da, seçimin ağırlık kazanmasını önledi.

Televizyonun fazlasıyla ‘marazi eğlence’ odaklı olması, nispeten ciddi konuları püskürtmesine yol açıyor. 

Bir bakıma seçimler, televizyonun kalıplaştırdığı izleyici beklentilerine uygun düşmediği için reyting kaygılarının kurbanı oldu.

*

Aslında seçimlerin medya odaklı geçmesi, öyle sanıldığı gibi demokratik değildir.

Aslolan, siyasetin, yurttaşın yaşam alanlarında biçimlenmesi ve dipten yukarıya işleyen bir mekanizmaya dönüşebilmesidir.

Siyasetin yönünü, yurttaşların fikir ve müzakere atölyesi durumundaki kamusal alanlar belirlemelidir.

Batı demokrasilerinin en büyük sorunu, halkın apolitikleşmesi ve siyasetin medyadaki kurgusal metinlerden çıkarsanan birşeye dönüşmesidir.

Böylece, medyayı en etkili kullanan, imaj tekniklerinde ustalaşmış, reklam bütçesi gelişmiş siyasal partiler öne çıkar. Pazarlanan her ürün gibi, siyasiler de ambalajlanıp piyasaya sürülür.

Kuzey Kıbrıs’ta son bir kaç seçim tamamıyla medya odaklı geçti. 300-400 seçmenli köylerin belediye başkan adayları bile, mesajlarını köylülerine iletmek için televizyon ekranlarından medet umdular.

Ekranlarda dizüstü bilgisayarlarıyla yapay karizma şovlarına giriştiler.

*

Medyanın siyaset için önemi büyük. ‘Siyasal medya’ demokratik bakımdan oldukça işlevsel. Ama ‘medya demokrasisi’ bir o kadar sakıncalı. 

Sokaktan kopartılmış ve yurttaş katılımı sınırlanmış siyasal ortamlar, yapay ve manipülatif olmaya müsait.

Medya-siyaset dengesinde titiz olmak şart. Politika, ne medyatik magazinin gölgesinde yok olmalı ne de medyanın oyun hamuruna dönmeli...

 

Bu haber 19 defa okunmuştur

:

:

:

: