Buzdolabımda eksilmeyen tek şey dondurmadır, yaz aylarında... Her modeline varım... Yeter ki dondurma olsun...
Bir külah dondurma beni her zaman mutlu çocukluğuma taşır. Komşuannenin eşi Salih Amca dondurmacıydı. Yazın dondurma, kış gelince de BOZA satardı...
Ah!
O dondurmanın bol süt kokulu, serin tadı yok mu! Gözlerimi kapatarak yerim... Tadı damağımdan hiç gitmesin isterim...
Ben küçük bir kasabada büyüdüm. Biga'da... Kasabaların kendine özgü renkleri, tatları ve kokuları vardır...
Elma kokulu bir kasabaydı bence... Bağlardan elma toplayanlar, tüm komşulara dağıtır. Ertesi gün de fırıncı Abdullah'ın tezgahı elma tepsileriyle dolardı...
Tepside pişen balları akmış elma yediniz mi hiç?
Bence rengi de yeşildi kasabamızın... Kocabaş Çayı kenarındaki salkım söğütler gibi acar yeşil hem de...
Tadı Köfteci Ali Abinin köftesi gibiydi zannımca... Evet evet... Arkadaşım Nazlı'nın babası...
Biraz da Bakkal Halit Abinin bıçakla dilim dilim kesilen KAYMAKLI YOĞURDUnun tadı sanki...
Ya da kocaman kavanozlardaki BALIKLI ŞEKERLER gibi rengarenk belki...
Açıkçası ben çok güzel çocukluk anıları biriktirmişim sayelerinde...
En önemlisi de ne biliyor musunuz?
Kimse bize zarar vermeyi düşünmezdi o zamanlar... Mahallemizin, sokağımızın ötesine geçmezdik büyükler yanımızda olmazsa... Her anne ve baba çocuğunun arkadaşını kendi çocuğu gibi korur, kollardı...
Annemiz bir yere gidecekse, okuldan gelince KOMŞU ANNE tarafından doyurulurduk; salçalı ekmekler, arasına peynir sıkıştırılmış çeyrek somunlarla...
Bugün hayata gülümseyen gözlerle bakabiliyorsam hep o GÜZEL İNSANLAR sayesinde...
İYİ Kİ vardılar...
DÖNÜŞ
bir su damlası misali
yüreğimin camını tıklatırsa bakışların
sana söz
geri döneceğim...
bir hangi zamandan kalma
masalsı aşklara
kapıların kapalıyken
dön deme bana...
içimde bir yol
döne döne uzanır gökteki aya
başaklar fısıldaşırken
aşklar eskimiş kokar...
zamanın yalnızlık tüneline
benden önce atmışken adımını
yüreğimin şarkısını
duymadan
nasıl dönerim sana...
Ayşe TURAL
KITAP ARASINDA GELEN HESAP
( Geçmişten bir anı…)
Hoş bir akşam... KARA ÜZÜM'de yemek yiyoruz...
Şehrin göbeğinde ama değilmiş gibi görünen bir atmosfer... Loş ışıklar altında beş- altı tahta masa... Bahçe lokanta...şirin bir pansiyon bahçesi işte.... Başımızın üstünde asmalar... Her yanımız çiçek...
Masamıza bakan Emin... O gelip gittikçe laf atıyorum... Karayağız, yakışıklı delikanlı... 18 Mart Üniversitesinde öğrenciymiş...
Çok acıktım.... Köfteler ne zaman gelecek, diye takılıyorum ona...
Yemeğimiz bitiyor... Acelemiz var... Hesabı alıp kalkmalıyız, arkadaşım İstanbul yolcusu ...
O da ne?
Hesap bir KITAP içinde önümüze konuyor...
Inanılmaz şaşkınım. Kalın bir roman...
Adı: KURTLARA KOŞAN KADINLAR...
Emin'e soruyorum neden?
Açıklıyor... Insanların ilgisini çekip kitap okumalarına katkıda bulunmak için, diyor....
Kitabı çok seven ben... O kadar şaşkın ve mutluyum ki...
Emin'in aslında Kıbrıslı olduğunu öğreniyorum.... Baba Limasol asıllı Rum, anne Limasol asıllı Türk... 74 olaylarında Türkiye'ye kaçarak evleniyorlar... Inanılmaz bir AŞK hikayesi kurguluyorum aklımda...
Rastlantının böylesi.. Iyi ki konuşmuşum, iyi ki şakalaşmışım... Böylesi bir öyküye sahip olamazdım yoksa...
Çanakkale/ 27 Ağustos 2015
SICACIKSIN
rıhtımlarda
yaz aşkları serilmiş...
sardunyalar pencerelerde
guguk kuşları
müjdesinde günün...
aşkımı dalgalara bıraktım
martılar çığlık çığlık
özlemin kalbimde...
sen
yaz akşamları kadar
sıcacıksın içimde...
(Ayşe TURAL, Aşkın Kum Saati
BİR KADIN/ BİR HAYAT...
' Hayat, bir kadından bir kadına geçmektir...' der Ahmet Altan... Demek ki bir erkeği hayatın içinde kadınlar gezdirir...
Zevkli bir kadına rastlarsanız, zevkiniz; esprili bir kadına rastlarsanız espriniz; zeki bir kadına rastlarsanız, zekanız gelişir...
Yeni huysuzluklar, kaprisler, kavga nedenleri ve acılar öğrenirsiniz...
Kısacası BİR KADIN değil, BİR HAYAT seçersiniz...
SANA YER YOK
yağmur saçlarımda
damla damla yorulurken
diş kamaştıran ten
yangın yeri...
içimde ince bir sızı
sense çoğalan yalnızlıksın sadece
gizli mavilerime inat
mor akşamlarım
hala ellerinde tutsak...
artık
anlamsız yüzünün ortasında
iki kör bakışsın
yeniden aldanışlarımda
sana yer yok...
Ayşe TURAL
AŞK GİBİ....
Sabahın geceye öpücük kondurup uğurladığı saatler... Yelkovanla akrebin tıpkı AŞK gibi birbirini yakalama telaşı...
Şakacı tan ağarırken, aydınlanırken gökyüzü, dilerim tüm insanlığa huzur ve güzellikler getirir...
Gününüz aydınlık, içiniz yaşama sevinci dolu olsun...
SENİNLE BERABERLİĞİMİZ
Seninle beraberliğimiz
Farklı olmalı...
Güneşten daha yakıcı
Gökyüzünden daha berrak...
Seninle beraberliğimiz
Ayrıcalıksız, eşit
En önemlisi
Onurlu, gururlu bir aşk olmalı...
Kuytu ormanların
Serinliğini duyurmalı
Yağmurlarca ferahlatıcı
Rüzgarlarca kamçılayıcı...
Mevsimler beş olmalı seninle....
Günlerin
Yirmibeşinci saatinde
Buluşmalıyız seninle...
Ve sonunda
Sevgimizi yoğurup
İyiliklerle beslemeli
Bir ömür geçirmeliyiz seninle....
Ayşe TURAL
ÇOBANLA ŞAİR
Bu adı taşıyan bir öykü vardır bilir misiniz?
Bir çobanla bir şair bir bayırda karşılaşır. Koyunlarını otlatan çoban, ona ne iş yaptığını sorar. ' Şairim' cevabını alır...
Şairin ne olduğunu, nasıl bir iş yaptığını sorar çoban...
Gökyüzünde pırıl pırıl parlayan dolunayı gösterir şair:
- Aya bak, der. Dikkatlice hem de... Sonra kapa gözlerini...
Dediğini yapar çoban.
- Şimdi ne görüyorsun?
- Hiçbir şey... gözlerim kapalı, ne görebilirim ki? diye cevaplar çoban...
Şair:
' Ben gözlerimi kapattığım zaman onu, olduğundan daha parlak görüyorum, der....
( kıssadan hisse... Herkes kendini şair görmesin hemen...)
AY
ay ışıdı gökyüzünde
denize düştü gölgesi
Hermes
öpünce denizkızını
utandı saklandı derin sulara...
aşkları uçtu tekrar göklere
yıldız yıldız serpildi
dalga dalga yayıldı evrene...
bir döndü bir döndü ki başım
sorma gitsin....
Ayşe TURAL
…