İşin aslı cam kırıkları mı; can kırıkları mı? Cam kırıkları mı canımızı daha çok acıtır; yoksa can kırıkları mı? Daha da önemlisi, acısı uzun süre dinmeyen ve de her daim kanayan can kırıklarının cam kırıklarıyla yakından uzaktan var mı bir bağlantısı? Eğer öyleyse, biraz daha üzerinde durmalıyız bu kırıkların.
Cam kırıkları için söylenmiş birçok söz, yazılmış birçok şiir, oynanmış sahneler var. Camların keskin olduğunu ve ne kadar can acıtabileceğini hepimiz biliyoruz. Bir de bu cam parçaları ortalığa dağıldı mı nerden olursa olsun toplamak oldukça zor? Evlerimizde kırılan cam parçacıklarını gizlendikleri yerlerden günler, haftalar, aylar, yıllar sonra bile çıkarttığımız oluyor. Belki de onlar, yavaş yavaş çıkıp bizlere aynı kötü duyguları anlatmaya çalışıyorlardır. Fiziksel olarak camın kırılması ve bize batmasıyla; psikolojik olarak yaşanan olayın ya da durumun bizi uzun süreliğine rahatsız etmesi aynı kulvarda gibi. Fiziksel olarak batan cam, zaman geçtikçe nasıl canımızı acıtıyorsa, ruhumuza işleyen kesici cam parçaları benzerliğindeki olumsuzluk hissi veren duygular da bizi içten içe acıtan, yüreğimizi sızlatan boyutta oluyor.
Sıfır Tolerans
Suçlarla mücadeleyi nasıl başardın?' sorusuna1994-2001 yılları arasında başkanlık yapmış New York'un efsane Belediye Başkanı Rudolph William Louis Giuliani'nin cevabı şöyle olmuştu: 'Metruk bir bina düşünün. Binanın camlarından biri bile kırılsa, o camı hemen tamir ettirmezseniz, çok kısa sürede, oradan geçen herkes bir taş atıp, binanın tüm camlarını kırar. Ben ilk cam kırıldığında hemen tamir ettirdim. Bir elektrik direğinin dibine ya da bir binanın köşesine, biri, bir torba çöp bıraksın. O çöpü hemen oradan kaldırmazsanız, her geçen, çöpünü oraya bırakır ve çok kısa bir sürede dağlar gibi çöp birikir. Ben ilk konan çöp torbasını kaldırttım.”
Bir sokağın suç bölgesine dönüşme süreci önce tek bir pencere camının kırılmasıyla başlıyor. Çevreden tepki gelmez ve cam hemen tamir edilmezse, oradan geçenler o bölgede düzeni sağlayan bir otorite olmadığını düşünüyor, diğer camları da kırıyorlar. Ardından daha büyük suçlar geliyor. Bir süre sonra o sokak, polisin giremediği bir mahalleye dönüşüyor. Bunu anlayan New York polisi, önce küçük suçların peşine düşmüş. Metroya bilet almadan binenleri, apartman girişlerini tuvalet olarak kullananları, kamu malına zarar verenleri; hatta içki şişelerini yola atanları bile yakalayıp haklarında işlem yapmış. Polis bu kararlılığıyla 'Küçük müçük bizim için hiç fark etmez. Bu sokağın metro istasyonunun veya mahallenin suç üreten bir bölge olmasına izin vermeyeceğiz.” demiş.
Kırık Cam Teorisi
“Kırık Cam Teorisi' ABD'li suç psikoloğu, aynı zamanda Stanford Üniversitesi'nde fahri profesör olan ve 1971 Stanford hapishane deneyi ile tanınan ve daha sonra hem etik hem de bilimsel nedenlerle ciddi şekilde eleştirilen Philip George Zimbardo'nun 1969'da yaptığı bir deneyden ilham alınarak geliştirilmişti. Zimbardo, suç oranının yüksek olduğu, yoksul Bronx ve daha yüksek yaşam standardına sahip Palo Alto bölgelerine birer 1959 model otomobil bıraktı. Araçların plakası yoktu, kaputları aralıktı. Olup bitenleri gizli kamerayla izledi. Bronx'taki otomobil üç gün içinde baştan aşağıya yağmalandı. Diğerineyse, bir hafta boyunca kimse dokunmadı. Ardından Zimbardo’yla iki öğrencisi, sağlam kalan otomobilin yanına gidip çekiçle kelebek camını kırdılar. Daha ilk darbe indirilmişti ki çevredeki insanlar ( zengin beyazlar) da olaya dahil oldular. Birkaç dakika sonra o otomobil de kullanılmaz hale geldi. 'Demek ki…' diyordu Zimbardo: 'İlk camın kırılmasına ya da çevreyi kirleten ilk çöpe, ilk duvar yazısına izin vermemek gerek. Aksi halde kötü gidişatı engelleyemeyiz.'
Ben de demek ki diyorum ve de ekliyorum: Bir kimse tarafından bir kez kırılmış olmaya izin vermişseniz, bu kırma, kırılma devam edecektir. Nasıl bilmiyorum ama; kimsenin sizi kırmasına izin vermeyin. Benden söylemesi. Çünkü yaşanan kırılma, beraberinde başka kırılmaları da getirir ki en önemlisi insanın kendi içindeki kırılmaların milyonlara bölünmesidir.