YAZAR LEYLA SERPİL İLE SÖYLEŞİ

Z.Y. Sevgili Leyla Serpil, öncelikle sizinle bir arada olmaktan duyduğum mutluluğu söylemek ve söyleşiyi kabul ettiğiniz için size teşekkür etmek istiyorum.

Z.Y. Sevgili Leyla Serpil, öncelikle sizinle bir arada olmaktan duyduğum mutluluğu söylemek ve söyleşiyi kabul ettiğiniz için size teşekkür etmek istiyorum.
L.S. Canım Zeynep ben de seni tanıyor olmaktan çok hoşnutum. Birlikte olduğumuz her an çok güzel ve değerliydi. Kendisi ile söyleşi yapılsın, kitapları ile ilgili tanıtım yazılsın diye can atan yazara söyleşiyi kabul ettiği için teşekkür etmek de ayrı bir güzellik.

Z.Y. Özgürlükle Ölümün Öpüştüğü An (Öykü), Savruluş (Biyografik roman), Şşşşt (Roman), Kar Kokusu (Öykü) isimli yapıtlarınız olduğunu ayrıca 1944 Ankara doğumlu olduğunuzu, eşinizin diplomat olması nedeniyle Paris, Lahey, Kuveyt gibi dış merkezlerde yaşadığınızı, iki kızınız ve iki erkek torununuz olduğunu kısaca okuyucularımıza bilgi olarak verdikten sonra günlük hayattaki Leyla Serpil’i sizin ağzınızdan öğrenebilir miyiz? Leyla Serpil nasıl biri?
L.S. Leylâ Serpil yaşamda oldukça yol almış (doğum tarihimden anlaşılacağı üzere), elbette birçok badire atlatmış, hiçbir zaman kurban rolünü benimsememiş; okuyan, düşünen, irdeleyen, kendince fikirler üretmeyi de pek seven; şimdilerde ara sıra bet sesiyle “Yolun Sonu Görünüyor” türküsünü çığıran bir kadın işte!
Kendimle ve çevremdekilerle barışığım. (Son yıllarda içinde bulunduğumuz alınganlık, kavgacılık ve küslük ortamında bu huyumu önemsiyor ve bunun için kendimi alkışlıyorum doğrusu). Yaş aldıkça huysuzlaşan, çevresiyle uyum sağlayamayanlardan olmadığıma da çok sevinirim. Parantez içinde de görüleceği üzere açık sözlü, yalandan riyadan uzak, dürüst ve güvenilir olmak öne çıkan vasıflarımdır. Her ne kadar günümüzde geçerli vasıflar olduğundan şüpheli olsam da!

Z.Y. Kar Kokusu isimli öykü kitabınızda özgeçmişinizin son cümlesinde “Öykülerimin bazıları ödüller aldı ama geçmişte kaldı” diyorsunuz. Aslında bahsetmek istemeseniz de çok ödüllü bir yazar olduğunuzu biliyoruz. Aile sağlığı ve Nüfus Planlaması Öykü Yarışması Üçüncülük Ödülü, Ömer Seyfettin Öykü Yarışması Jüri Özel Ödülü, Orhan Kemal Öykü Yarışması Mansiyon, Kadının Sosyal Hayatını Araştırma Derneği Öykü Yarışması Övgüye Değer Öykü Ödülü ve Cumhuriyet Kadınları Öykü yarışması Üçüncülük Ödülü sahibi olduğunuzu biliyoruz. Bu kaleminizi nasıl etkiliyor?
L.S. Zeynepçiğim bu ödüller gerçekten çok eskilerde kaldı. Öykü yazıp da onlarla ne yapacağımı bilmediğim zamanlarda, eşin-dostun önerisiyle bazı yarışmalara gönderirdim. O zamanlar ödül almak ayaklarımı yerden keserdi. Güzeldi yani. Beni yazmak için yüreklendirirdi. Sanırdım ki ödüllerim dosyamın hemen basılmasını sağlayacak. Ne yanılgı! Sonra dosyalarım binbir zorlukla olsa da kitap olma şansına kavuşunca bir daha da yarışmalara katılmadım zaten.

Z.Y. Ruhumun Acelesi Var romanınız için bir kadın olarak size teşekkür ediyorum. Kitabı bitirdikten sonra genç kızlarımızın hayata daha kuvvetli ve mutlu başlayabilmesi adına bu kitabı okumalarının ne kadar gerekli olduğunu düşündüm. Bu kitabı yazış amacınızı okurlarımızla paylaşır mısınız lütfen?
L.S. On yedi sene önce ilk torunum Uğur doğdu. Onun için bir günlük tutmak istedim. İçinde çok şey olsun, büyüyünce okuyup o günleri her yönüyle ansın, anlasın. Başladım yazmaya. Sonra ikinci torunum Emre doğdu. Hemen deftere onu da kattım ama iki torunun günlerimi doldurması nedeniyle zaman ayırıp sürdüremedim. Çekmecemdeki defter aklımdan hiç çıkmadı. Aradan yıllar geçti ve işte o yarım defter bana bu kitabı yazdırdı. Ruhumun Acelesi Var’ı torunlarıma borçluyum bir anlamda. Ancak bu romanı yazma amacım yalnızca yarım kalan defteri tamamlamak değil, defter aracılığıyla yaşamım boyunca edindiğim deneyimlerden okura bir demet sunmak, kendimce, yararlı olabilecek gözlemlerimi aktarmaktı. Okurlarımdan aldığım geri bildirimlerde de bu amacıma büyük ölçüde ulaşabildiğimi görmek beni mutlu ediyor. İnsanların dönüp kendilerine bakmaları ve bir anlamda iç hesaplaşmalarını yapmaları önemli. Kendine nesnel gözle bakabilmek ve yanlışlarını, doğrularını bulup çözebilmek zordur ama insanın yolunu aydınlatır. Yani Nazım Usta’nın dediği gibi, “Anlamak gideni ve gelmekte olanı.”
Romanın öteki ayağındaki Nilüfer’in hikayesi de gerçek bir yaşamdan kurgulanmıştır. Uzun zaman belleğimin kıvrımlarında uyumakta olan hikâye hiç beklemediğim şekilde Ruhumun Acelesi Var’da hayat buldu. Yaşam insanı şaşırtıyor.

Z.Y. Son romanınızda kadınların sorunlarını birkaç kuşak boyunca değerlendirirken çuvaldızı bazen biz kadınlara da batırmışsınız. Sizce kadınlar feminizm hareketine ne şekilde zarar veriyorlar?
L.S. Öncelikle feminizmin anlaşılamaması, yanlış anlaşılması veya abartılması gibi gerçekleri göz ardı etmemeliyiz. Kadınların siyasal ve toplumsal haklarda erkeklerle eşit konumda olması mücadelesidir feminizm. Ne ezmek ne ezilmek! Bu kadar sade, bu kadar adil. Bunu benimseyen kadın-erkek bütün insanlar feministtir bana göre. Erkeklerin çoklukla feminist olmamasını (çünkü üstün olmaktan çok hoşnutlar) anlayabiliyorum elbette ama ben feminist değilim diyen kadına hayretle bakmaktan başka bir şey yapamam. Eh o zaman ezil ve üzül diye geçer aklımdan.

Z.Y. İlk okuduğum kitabınız olan Savruluş sarsıcı gerçekler üzerine kurulmuş. Çaresiz, bütün yolları tıkanmış bir anneyi görüyoruz orada. Ve sizin bu romanı bir yaşanmışlık üzerine kurguladığınızı biliyoruz. Okuyucularımız için bu romanın yola çıkış noktasını açıklayabilir misiniz?
L.S. Benim ablam cerebral palcy hastası bir kız çocuk annesiydi. Uzun bir hikayeleri, çok çetin bir yaşamları oldu anne-kızın. Kitapta anlattığım yaşam yolculukları birlikte intihar etmeleri ile sonlandı. Bana da o iki kahraman kadının savaşımlarını yazmak kaldı. Sanki bir borç ödemekti benim için. Hayatı bu kitap aracılığıyla mahcup etmekti. Bu kadar da insafsız olunur mu ey hayat demekti. Zordu yazmak, yeniden yeniden yaşamak… Çok zor. Ama işte yokluğa karışmadılar. Durup durup anıyoruz onları Savruluş’u her konuştuğumuzda.

Z.Y. Kitabınızda yazarlardan göndermeler ve güzel sözler var. Bu satırları kendisine okuma listesi oluşturacak okuyucularınıza bir referans olarak yazdığınızı düşünebilir miyiz?
L.S. Benim gibi bir güzel sözden yola çıkıp bir kitap okuyanlar için olabilir tabii, neden olmasın! Okuduğum kitaplarda bana değen, ürperten, gülümseten cümleler çok önemlidir benim için.

Z.Y. Özgürlükle Ölümün Öpüştüğü An isimli öykü kitabınızda mizahi dille anlattığınız, Konukevi, Pazaryeri, Özgür Bir Akşam öykülerinizde olduğu gibi okuyucuyu güldürürken düşündürebilen bir kaleme sahipsiniz. Ayrıca söyleşilerinizde de özellikle kendinizi anlatırken kullandığınız dil çok esprili. Sizin tercih ettiğiniz, okumaktan zevk aldığınız, etkilendiğiniz mizah yazarlarını okuyucularımıza söyleyebilir misiniz? Mizah yazarı olmayı düşünür müsünüz?
L.S. Mizah kitabı olarak yazılmış kitaplardan daha çok anlatının içine serpiştirilmiş kimi mizahî, ironik cümleleri severim. Esprili olduğumu biliyor ve bu tarafımı seviyorum. Her ortamda içimden espriler yaparım, kimse duymaz. Kendi kendime eğlenirim. Benim yazma serüvenimin başlangıcı da zaten bu esprili yanımdır. Beni tanıtırken belirttiğin gibi ara sıra yurt dışında yaşadım. O zamanlar bilgisayar yok. Kâğıt-kalem-zarf üçlüsü aracılığıyla haberleşiyoruz. Dostlar mektuplarımın çok eğlenceli olduğunda hem fikirdiler. Özel “Leylâ’dan mektup var” toplantıları yapıyorlarmış ve güle güle okuyorlarmış. Bunun sonucu olarak da bana yaz… yaz… yaz diye baskı yapmaya başladılar. Ben kitaplar yazacaktım onlar bol bol güleceklerdi. Ve fakat ben mektuptan öyküye geçince ne görelim, her bir satıra otur ağla yani o kadar acıklı. Nasıl oldu da öyle oldu anlayabilmiş değilim. Demek ki mektup yazmak ve öykü yazmak aynı şey değilmiş. Benim mizah yazarlığım da başlamadan bitti böylece.

Z.Y. Hangi Sivil Toplum Kuruluşlarında görev aldınız? STK’larında bulunmuş olmanızın üzerinizdeki etkilerinizden bahsedebilir misiniz?
L.S. Kendimi bildim bileli laiklik elden gidiyor kaygısı yaşarım. Cumhuriyetimize sahip çıkma telâşındayımdır. Atatürk’e büyük bir aşkla bağlıyım. Tüm bu saydıklarım beni aktivist olmaya STK’lı olmaya yönlendirdi. Önce Atatürkçü Düşünce Derneği (A.D.D)’ ne, ardından Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (Ç.Y.D.D)’ne üye oldum. O zamanlar ikisi de yeni kurulmuşlardı. Sonra Çağdaş Eğitim Vakfı (ÇEV) Ankara Şubesi’nin kurucularından olmaya çağrıldım. Hemen koştum. Bir süre sonra Anadolu Çağdaş Eğitim Vakfı (ANAÇEV) olarak bağımsız vakıf olduk. Yönetim Kurulu bana burs komisyonu başkanlığı görevi verdi. Hem hüzünlü hem sevinçli, hem zor, hem zevkli bu görevi uzun yıllar yürüttüm. Ülkemin dört bir yanından gelen yoksul gençlere destek olmaya çalıştık. Onların çağdaş bireyler olmaları için yaşamlarına katkı sunduk. Öğrencilerimizle birbirimizi çok sevdik. Çok güzel anılar paylaştık. Pek çoğuyla ilişkimi sürdürüyorum. Artık koca kadınlar ve adamlar oldular. Önemli mevkilere geldiler. Onlarla gurur duyuyorum. Beş kitabımdan başka benim için çok değerli bir minik kitapçığım daha var. ELİMİ TUT Vakfımızdan burs alan öğrencilerle ilgili anılarımı, duygularımı ve öğrencilerimizin bize mektuplarını içerir. Bilgi Yayınevi bastı ve ücretsiz olarak dağıttık çocuklarımıza burs sağlayabilmek amacıyla. Bu vesileyle, sonradan ah-vah etmek yerine herkese ülkesi için çalışmayı öneririm. Yapılacak çok iş, tutulacak çok uç var.

Z.Y. Yazmaya ilk başlama anı çok önemlidir. Bir kırılma noktasıdır o. Sonra o kırıktan akar gider. Yazım yolculuğunuza başlarken kalemi elinize aldırmaya iten etken neydi? Şimdilerde elinize kalemi aldıran etken ne?
L.S. Yukarıda anlattığım gibi yazmaya, mektuplarımın gördüğü ilgi üzerine başladım. İlk kitabımdaki öykülerim, yazımı yıllara yayılan, daha çok o sıralarda kendimin ve çevremdekilerin yaşadıklarından esinlenerek kaleme alınmıştır. Savruluş dışındaki diğer kitaplarımın konuları ise daha çok toplumun genelinde yaşadığımız, benim gözümden, gönlümden uzaklaştıramadığım, yazmadan geçemediğim sorunlardır. Tabii en başta kadın sorunu. Yazmak bir anlamda sağaltıcıdır benim için.

Z.Y. Kar Kokusu isimli öykü kitabınızda yer alan Fotoğraf, Salkım Söğüt Sokağı 6/15, Nehir gibi toplum sorunlarına eğildiğiniz öyküleriniz de mevcut, ensest, tecavüz, kadına şiddet, kadın cinayeti gibi toplumumuzun acı gerçeklerini yansıttığınız Şşşşt! isimli romanınız da. Sizce bir yazarın içinde yaşadığı topluma karşı görevi nedir?
L.S. Ayağı yere basan, mesajı, hatta ideolojisi olan kitapları severim. Elbette yazarın yaşadığı topluma, sorunlarına karşı duyarlı olması gerektiğini düşünürüm. Çehov’un Altıncı Koğuş öyküsünde, ülkenin sorunlarını dert etmeyen aydınlarla ilgili eleştirilerinin Lenin’i çok etkilediğini ve devrime giden yolun taşlarını döşemekte bu öykünün de rolü olduğunu okudum. Yenilerde edindiğim bu bilgi beni çok etkiledi ve yazarın sorumluluğu konusundaki düşüncemi pekiştirdi.

Z.Y. Yazılarınızı kalemle mi, klavyeyle mi yazmayı tercih ediyorsunuz? Nedenini okuyucularımıza anlatabilir misiniz?
L.S. Yazılarımı oldum olası apartmanımızın kocaman bahçesine bakan mutfak penceremin önündeki masamda çalakalem yazarım. Kâğıt-kalem bana klavyeden çok daha sıcak geliyor. Sonra bilgisayara geçirirken üzerinde düşünür, oynar, düzeltir ve demlenmeye bırakırım.

Z.Y. Kadın yazar olmanın avantaj ve dezavantajlarından bahsedebilir misiniz?
L.S. Kadın yazar olmanın bir avantajına rastlamadım şimdiye kadar. Dezavantajlarının önde geleni ise ciddiye alınmamak. Evde aile bireylerinde, dışarıda eş-dost-akrabada sanki saçma, boş bir şey yapıyormuşsun halleri. Erkek YAZAR (burası önemli) yazarken kapısı tıklatılarak sessizce girilir yanına aman konsantrasyonu bozulmasın. Önünde el pençe divan durulur (abartsam da). Kadın ise yemek, bulaşık, ütü yapacağına boş işlerle uğraşıyordur. Ancak bütün kadınca görevlerini eksiksiz tamamlayıp bir köşede, yine de suçlu suçlu yazmaya koyulabilir. Sonraları önemli bir yazar olursa işler değişiyordur belki, onu bilmiyorum. Can Yücel’in karısı Güler Yücel’in bir incecik kitabı vardır “Şiir Miir”. Orada der ki “Herkes beni mutfakta bulaşık yıkıyorum sanıyor oysa ben şiir yazıyorum.” İşte anlatmak istediğimin özeti. Tabii ki her kadın yazar için bu böyledir diye bir şey yok ama duyduğum, gördüğüm, şahit olduğum genelde budur. İstisnalar kaideyi bozmaz.

Z.Y. Kitap basım aşamasında yaşanan zorlukları anlatan mizahi bir öykünüzü yıllar önce okumuş ve çok sevmiştim. Dosyaları yayına hazır yazar adaylarına önerileriniz neler olabilir?
L.S. Elinde kitaplaşmak üzere hazır dosyası olan yazar adaylarına her kapıyı çalmalarını, yılmamalarını ve sabırlı olmalarını öneririm. Benim ilk üç kitabım gerçekten sabrımı zorlayarak basıldı. Her seferinde tamam artık vazgeç, unut sen bu işi diye kesin karar verdiğimde basılıyor müjdesi geldi. İlk öykü kitabımın yayınlandığı 2006 yılında orta yaşlı bir kadındım. Yaşıtım arkadaşlarımla birlikte yaşadığımız, nihayet kitabımız (öylesine benimsenmişti) oldu kolektif şaşkınlığını ve sevincini bir öykümde de yazdım. Oldukça komik bir hikayedir, çünkü gerçekten komik yaşadık.
Yayınevinin politikasına karşın kalemimi seven ve yazdıklarıma inanan sevgili editörüm Biray Üstüner’in emeği büyüktür, teşekkürüm de büyüktür. Son iki kitabım ise, ilk telefonumda, gönder hocam basalım, diyerek beni şaşırtan ve söz verdiği tarihlerde kitaplarımı yormadan, üzmeden basan Ahmet İzan’ın İzan Yayınevi’nden çıktı. Ahmet İzan’a da minnetim büyüktür.

Z.Y. Pandemi döneminde peş peşe iki yapıt ortaya çıkardınız. Üretkenlik açısından pandemi dönemi sizde nasıl bir etki yaptı? O süreçte nelerden beslendiniz.
Pandemide basılan romanımın başlangıç noktası çok daha eskiye dayanır. Evde kaldığım sürede de üzerinde çalıştım bol bol. Öykülerimin yazılması ise zaten uzun zamana yayılır. Üzüldükçe, sarsıldıkça, bunaldıkça kaleme sarılıp derdimi kâğıda döktüğümün sonucudur onlar.

Z.Y. Sevgili Leyla Serpil, 2022 yılında çıkmış olan bir romanınız olmasına rağmen biraz acelecilik ederek soruyorum bu soruyu, bize biraz da önümüzdeki günler için olan projelerinizden bahsedebilir misiniz?
L.S. Zeynepciğim hiçbir projem yok. Roman yazmayı düşünmüyorum şimdilik. Bellek zafiyetim var az biraz. Yazarken Ayşe diye başlayıp Fatma diye bitirdiğim, ilerleyen sayfalarda dönüp Ayşe de kimmiş diye baktığım oluyor uzun yazdığımda. Sonra da kendi kendime gülüyorum. Şimdilik yazma durumum şöyle; aklıma, gönlüme takılan, yüreğime bir çizik atan konu olursa öyküye dönüşüp sonra bir köşeye çekiliyor. Beklesinler, biriksinler bakalım; gün ola harman ola.

Z.Y Sorularımı yanıtladığınız ve bize kattıklarınız için çok teşekkür ederim. Yeni kitaplarınızda görüşmek dileğiyle.
L.S. Sevgili Zeynep kitaplarımla ilgili değerli geri dönüşlerin için ben teşekkür ediyorum. Özenle, incelikle hazırladığın sorularını zevkle yanıtladım. Umarım sen ve söyleşimizi okuyanlar zevkle okursunuz. Sevgimle.



Bu haber 955 defa okunmuştur

:

:

:

: