AMSTERDAM’DAN HOŞGELDİN VE GÜLE GÜLE

Hollanda güneşli günleri ile tanınan bir ülke değil.

Hollanda güneşli günleri ile tanınan bir ülke değil. Ama bu seferki yolculuğumuzda farklı bir havayla karşılaşıyoruz, hem de Eylül ayında. Havaalanından otelimize giderken kullandığımız Uber’in Türk sürücüsü, Amsterdam’ın güneşli zamanına rastladığımızı ve Amsterdam’ın bize bu şekilde hoş geldin dediğini söylüyor. Sichpol’den sarı trenlerle şehrin her yerine ulaşmak mümkün olmasına rağmen üç ya da dört kişi olduğunuzda ve bavul sayınız fazlaysa Uber mantıklı oluyor. Telefonunuza GVB uygulamasını indirmeniz size ulaşımda kolaylık sağlıyor. Gideceğiniz yerin bağlantılarını, ne kadar zamanda ulaşabileceğinizi buradan görmeniz ve öneriler almanız mümkün.
Hollanda’ya iş için gitmişseniz bile muhakkak yapacak güzel şeyler buluyorsunuz. Kanallar arasında dolaşmak bunlardan ilk akla geleni. Amsterdam kanalları ve köprüleriyle ünlü bir şehir. Perforje köprülerin üzerindeki çiçekler şehre farklı bir hava veriyor. Yürüyerek gezindiğiniz kanallar arasında kanal turlarına rastlayabilirsiniz. Saatlik olarak katıldığınız turlara bazen içecek bazen de yemek dahil olabiliyor. Kanal gezinti teknelerinin kurumsal olanlarında çeşitli dillerde anlatımlar mevcut. Bu gezinti, Amsterdam’da gezilecek görülecek yerlere ait ipuçları da veriyor. Hop on-Hop off yerine bu kanal turları daha fazla tercih ediliyor.
Red Light District’ de sokakta alkol tüketmek yasal olarak uygun değil. Oturduğumuz kafeye elinde minik nargilesiyle gelen ve garsonunun uyarmasını dikkate almayan iki Yunanlı genci daha sonra polisin uyardığını, gençlerin bunun zararlı bir şey olmadığını anlatmaya çalıştıklarını, buna rağmen polisin onlardan kafeden ayrılmalarını istediğini görüyoruz. Yarım saat sonra kafenin bulunduğu köşeden ayrılıp köprüde ilerlerken ise 6-7 polisin başka iki gencin çevresini sardığını, dokunmamaya, iteleyip kakalamamaya özen göstererek onların ve ellerindeki şişelerin resimlerini çektiklerini görüyoruz. 100 Euro para cezasının yanında başka bir yaptırım uygulayıp uygulamadıklarını merak ediyoruz.
Yerel Pazarları gezmek de Amsterdam’da yapılacak güzel işlerden. Burada yerel lezzetlerin tadabilecek pek çok stand oluyor. Ayrıca antika meraklılarının ilgisini çekecek heykel ve porselenlerle dolu standlar da mevcut. Fransa’daki Marche oux puces’ lardan farkı daha az kitap standı olması.
Amsterdam’da birkaç yerde çiçek pazarı kuruluyor. Standlarda sadece lale soğanı değil pek çok çiçeğin soğanı veya tohumunu edinmek mümkün. Kabin bagajı olmadığı sürece bunları bavulla yanınızda götürebiliyorsunuz. Hepsi hediyelik olarak götürülmek üzere hazırlanmış paketlerde.
Eğer daha önce binmediyseniz veya az biliyorsanız bisikletle gezinmeyi biraz ertelemek gerekiyor. Çünkü Amsterdam’da bisiklet trafiği hayli artmış durumda ve belli kurallara uymak gerekiyor. Günlüğü 17 Euro veya üç saati 12 Euro’ya bisiklet kiralamak mümkün. Dam Meydanı’nda daha ekonomik fiyatlar da mevcut. Dam Meydanı Amsterdam’ın en önemli meydanlarından biri. Burada Amsterdam Kraliyet Sarayı, De Bijonkorf Alışveriş Merkezi, Madame Tussauds Balmumu Müzesi, kafeler ve restoranlar var.
Denenmesi gereken yerel tatlardan Bitterballen en sevilen atıştırmalık olarak biliniyor. Kanal kenarındaki her kafede veya restoranda bulmak mümkün. Henüz kızartıldığı için içi çok sıcak olan bu köftelerle birlikte hardal ikram ediliyor. Broodje Haring adı verilen çiğ ringa balığı ise tadılması gereken bir diğer yerel lezzet. Küp küp soğan, turşu ve dilimlenmiş çiğ ringa balığı ile hazırlanan Broodje Haring, Haring Handel isimli balık tezgahlarında bulunuyor. Bunların çoğu akşam üstü kapandığı için atıştırma saatini ona göre ayarlamak gerekiyor.
Cafe de Jaren en önemli kafelerden biri. Yer ayırtılamıyor. Vakitlice gidip beklemek gerekiyor. On dakika bekledikten sonra güzel bir masaya oturuyoruz. Kanal kenarındaki masalarıyla ve sevilen tatlarıyla beğeni kazanmış Cafe de Jaren’e tekrar gelmeye karar veriyoruz.
Patat, Vlamsa Frites normal patates kızartmasından biraz daha kalın üzerine çeşitli soslar dökülerek tatlandırılan bir yerel lezzet. Orta boyu bile bitirebilecek nitelikte değil. Pek çok yerde olmasına rağmen bunların en ünlülerinden biri MannekenPis ve Dam Square’ye yakın bir mesafede yer alıyor.
Amsterdam yakınlarındaki yerlerden birini gezmeye karar veriyoruz. Yarım günlük Volendam, Edam ve Windmills turu alınabiliyor veya bunları şehir merkezinden kalkan otobüslerle ulaşarak gezmek de mümkün. Biz otobüsle kendi başımıza gitmeyi tercih ediyoruz. Volendam Amsterdam’ın kuzeyinde kurulmuş, deniz kenarında restoran ve kafeleriyle kanallar arasında çiçekli evleriyle şirin bir balıkçı köyü. Limanın girişinde bulunan elini korkuluklara koymuş, tasalı yüzüyle engin denize baktığı için denizci eşi olduğunu düşündürten kadının heykeliyle resim çektiriyoruz. Peynir fabrikalarını ziyaret edip, peynir yapımı ve seçimi hakkında bilgi veren rehberler eşliğinde tanıtım amfilerinde gruplarla birlikte peynir tarihi ile ilgili videolar izliyoruz.
Amsterdam’da gezilecek Müzeler arasında Museum Plein’de bulunan Türkiye Konsoloslu’ğunun tam karşısında yer alan Van Gogh Müzesi ve Rijksmuseum müzesi ilk tercih edilebilecekler arasında. İdeal olarak iki ayrı günde gezilebilecek, bu iki müzeyi vakit sıkıntısı çeken ziyaretçiler aynı gün hızlı bir şekilde gezebilirler. Bu müzelerin çoğu 18 yaşını tamamlamamış olan veya 60 yaşını geçmiş yerleşik nufusa ücretsiz. Bu iki müze birkaç satırla anlatılamayacak ve başka bir yazının konusu olacak kadar önemli. Örneğin Van Gogh Müzesi’nde resimleri electron mikroskobunda inceleyebiliyor, rüzgardan tuvale yapışmış kum tanelerini görebiliyor veya Gaugin’in Van Gogh üzerindeki olumlu-olumsuz etkilerini hissedebiliyorsunuz. Anne Frank evi için biletler sadece internet üzerinden alınabiliyor ve yaklaşık bir hafta sonraya bilet almak mümkün olabiliyor. Müzeyi gezmek isteyenler gelmeden önce veya geldikleri ilk gün internet üzerinden biletlerini edinmeye özen gösteriyorlar.
A’DAM LOOKOUT Overhooksplein’de yer alan ve 20. Katta seyir terasından Amsterdam’ı panaromik seyredebileceğiniz, güzel bir mekan. Ücretsiz feribotlarla kanalın karşısına geçince karşınıza çıkan ilk yapı. Seyir terasında adrenalin tutkunları için şehrin üzerine doğru sallanan üç salıncak var. Terasta oturup manzarayı seyrederken bir şeyler içmek mümkün. Bileti alırken bu dahil edilebiliyor. Terastan ayrılmadan güneşin batmasını izleyip gün batımından sonra şehrin ışıklarını seyretmek için kapalı terasa geçmek Amsterdam’ın gündüz ve gece görüntülerini izlemek açısından daha mantıklı. Açık ve kapalı terasın altında dönen bir restoran mevcut. Kuleye çıkarken ve inerken ışık animasyonları ve hızla hareket eden asansörün cam tavanından görünenler akılda kalanlar arasında. Oradan çıkınca hemen karşıdaki bina EYE Film Enstitüsü’nün Modern Film Kültürü Merkezi. Bazı aktiviteler akşam saatlerinde olduğu için sinemaseverlerin ilgisini çekiyor.
Hollanda’da güneşli günlere rastlama olasılığının azlığını önceki yolculuklarımızdan bilmemize rağmen son gidişimizde 13 gün üst üste güneşli günle karşılaşmak bizi şaşırtıyor. Son iki günümüzde yağmurluklarımızı ve şemsiyelerimizi boşuna getirmediğimizi ispatlarcasına güneşli hava yerini parçalı bulutlu havaya bırakıyor. Ancak tüm gün yağışla karşılaşmıyoruz, biraz yağmurun ardından güneş yine açıveriyor. Bu da Amsterdam’ın bize güle güle deme şekli diye düşünüyoruz.
16 Eylül 2022. Girne


Bu haber 972 defa okunmuştur

:

:

:

: