Ali kimin oğlu?

Tamam, yaşadığımız ülkenin sorunları çok. Ama çileli bir hayatımız olduğu da söylenemez. Çoğumuzun yaşamı konforlu bile sayılır. Kamu hizmetleri ciddi olarak aksıyor; ortam toplumsal gelecekten umutlu olmayı sağlayacak türden değil; ortaklık duygusu yok...

 

Tamam, yaşadığımız ülkenin sorunları çok. Ama çileli bir hayatımız olduğu da söylenemez.

Çoğumuzun yaşamı konforlu bile sayılır.

Kamu hizmetleri ciddi olarak aksıyor; ortam toplumsal gelecekten umutlu olmayı sağlayacak türden değil; ortaklık duygusu yok...

Fakat bireysel durumlar hiç de fena sayılmaz: Otomobiller son model, telefonlar ikişer üçer, evler görkemli, eğlenceler cafcaflı...

Çocuğunun yediğini önüne yemediğini arkasına koyanımız az değil. Yavrularımızın üzerine titriyoruz. Onların yüzü gülsün diye didinip duruyoruz.

Beş yıldızlı otellerin havuzları çocuk sesleriyle cıvıldıyor. Su parkları öyle...

Her yaz Antalya’nın yolunu tutanımız çok. Heyecan verici oyunlar, neşeli animasyonlar... Çocuğumuzun kahkahaları içimizi ferahlatıyor. Çok şükür ki onları eğlendirebiliyoruz.

Geçtiğimiz hafta Türkiye gazetelerinde yer alan şu haber, kahredici yoksulluğu tek cümlede nasıl da özetliyor:

-“Kilis'te tatile gitme imkanı olmayan çocuklar, televizyonda izledikleri beş yıldızlı otellerdeki eğlencelere özenip atık su arıtma tesislerinin çıkış noktasında bulunan dev borunun içine giriyor ve kayarak pis su dolu çukura atlıyor.”

Neyse ki bizim çocuklarımız bu kadar seçeneksiz değil.

Eğitimde de önleri açık. Okusunlar diye her türlü olanağı sağlıyoruz: Özel oda, bilgisayar, kitap, kırtasiye...

Dünyadaki tüm çocuklar bu kadar şanslı değil. Geçtiğimiz hafta Afrika ülkesi Gine’den çarpıcı bir fotoğraf dünya medyasında yer buldu: Sokak lambalarının altında taşların üzerinde ders çalışan onlarca çocuk...

Habere göre, Ginelilerin sadece 5’te 1’i düzenli elektrik kullanabiliyor. Uluslararası havaalanının giriş kapısında sürekli elektrik var. Gece karanlığı çökünce ders çalışmak isteyen çocuklar buraya akın ediyor.

İngiliz gazetecinin “Ailen seni merak etmiyor mu?”  diye sorduğu 10 yaşındaki Ali Mara’nın yanıtı şöyle: “Geleceğim için burada ders çalışmamdan mutlular.”

*

İnsan sürekli bu türden haberleri okuduğunda, giderek olanı biteni kanıksamaya başlıyor. Elinin erişemediği uzaklıkta yaşanan dramlar gerçekliğini yitirip kötü birer hikaye kıvamını alıyor.

Peki ya yanıbaşımızda yaşananlara kayıtsız kalmanın izahı var mıdır?

14 yaşındaki Ali Oğul, vinçli asansörle çekilen sıva harcını almaya çalışırken ağırlık yüzünden dengesini kaybedip, inşaatın dördüncü katından yere çakıldı.

Ali’nin cansız bedeni sessiz sedasız memleketi Erzurum’a gönderildi.

Taşeron şirketin yetkilisi, “yok 14 değil 17 yaşındaydı” diyerek acıyı hafifleteceğini düşündü ama nafile.

Olay, Lefkoşa ile Girne’nin ortasındaki bir inşaatta gerçekleşti.

Tepkiler, dördüncü kattan yere çakılan bir çocuğun çıkardığı sese kıyasla oldukça cılız kaldı. Bir kaç küçük haber o kadar...

Sendikacılar, yetkililer, politikacılar sessiz kaldılar. Mutat olarak “Kaçak işgücünün önünü aldık” diye övünenler de bu kez ağızlarını açmadılar.

Ali’ye, bu ülke toprağında can veren bir çocuk değilmiş gibi kayıtsız kaldık. Gineli Ali kadar uzağımızdaymış gibi davrandık.

Kabul edelim ki işçi hakları konusuna ilgimiz epey sınırlı.

Bari çocuk haklarına daha duyarlı olsak...

 

 

Bu haber 30 defa okunmuştur

:

:

:

: