Safa Şirketler Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Ali Özmen Safa’nın, İngiltere’de ilk baskısını gerçekleştiren “Business News” dergisine “Hiçbir şey ayni olmayacak” başlıklı bir makale kaleme aldı. Dönem dönem London School of Economics’de de ders veren Safa’nın makalesi şöyle:
Ali Özmen Safa
Safa Şirketler Grubu Yönetim Kurulu Başkanı
20. yüzyılda savaş, kapitalizm ve komünizm arasında geçen ekonomik bir savaştı.
Birçokları bu savaşın Sovyetler Birliği’nin yıkılması ile kapitalizm lehine sonuçlandığına ve Doğu Avrupa’da, şu veya bu şekilde batı tarzı demokrasilere sahip olan devletlerin kurulduğuna inanırlar. Birçok dönüşümde olduğu gibi, bazı devletler kapitalizmi fanatik bir şekilde benimsemiştir; öyle ki Batı’da, uzun bir zaman içerisinde, proletaryanın burjuvazinin altında tamamen ezilmemesini sağlayacak sosyal hayatın temellerinden de yoksun kalmışlardır. Bu yüzden, eski Sovyet Devletleri’nin birçoğu inanılmaz bir şekilde zenginleşmiş olsalar bile, komünizmden kurtularak kazanılan “özgürlükler”den tam anlamıyla faydalanıp faydalanamadıkları tartışılır olduğu için, cefa da çekmişlerdir.
Doğu Avrupa’daki değişimler, Batı dünyasında kısıtlanmamış kapitalizmin en büyük savunucularından ikisi olan Ronald Reagan ve Margaret Thatcher’in liderliğine denk gelir. Doğu Avrupa’yı, sonunda komünizmi bile çökertmiş olan ekonomik ve finansal krizden, kapitalizm ihraç ederek “kurtarmaya” kararlıydılar.
Doğu Avrupa’da komünizmin çöküşünden sonra, Batı dünyası finansal ve ekonomik açıdan Doğu’yu kontrol altına almaya, ya da en azından hatırı sayılır bir etki bırakmaya çalıştı.
Finansal ve kapital pazarlardaki son kargaşa dünya güç dengesini geri dönülemez bir biçimde değiştirmiştir. Para kraldır. Fakat artık parası olan Batı değildir. Başka yerlerden destek aramak zorundadırlar. Fakat bu durum, destek tahakküme dönüşmeden ne kadar devam edebilir ki?
Batı’daki hükümetler bankacılık sistemlerinin çökmemesi için trilyonlarca sterlin harcamışlardır. Böylece, G8 ülkelerinin gelişmiş ekonomilerinde bankacılık sistemi hükümetler tarafından etkin bir biçimde kontrol altında tutulmakta, bu da kapitalizmin uzun süredir sarsılmamış olan temelini değiştirmektedir. Kapitalizm, yatırım özgürlüğü ve risk alma kavramları üzerine kurulmuştur. Her ne kadar ahlaki değerler, kuramsal kapitalizmin haşin gerçekliklerini giderek sulandırmış olsa da, sistem çoğunlukla zor ekonomik kararların alınmasına müsaade etmektedir. Sonuçta, hissedarları, özel bankalar ve finansal kuruluşlardan hesap sorabilirler ve hissedarların temel amacı kardır.
Kapitalist sistem güçlü bir rekabet unsuru üzerine de kurulmuştur. Fakat örneğin Birleşik Krallık’ta büyük bankaların yarısı artık devlet kontrolündedir. Hükümetin bariz müdahalesi ise dengeyi etkilemektedir. Artık bankaların büyük çoğunluğu az ya da çok devlet tarafından kontrol edilmekte ve böylece serbest rekabet ortamı ortadan kalkmakta veya zayıflamaktadır. Örneğin İngiltere Merkez Bankası faiz oranlarını % 0.5’e düşürmesine rağmen, mortgage faizleri artırılmıştır.
Bankaların hesap verebilirlikleri de değişmiştir. Geçmişte bankalar hissedarlarına hesap verirlerdi, şimdi politikacılara vermektedirler. Bu durum bankaların çalışma düzenlerini de etkileyebilir; şöyle ki yatırım ekonomik açıdan tamamen makulken, yeni ustaları için siyasi açıdan çok hassas bulunabilir, özellikle de önümüzdeki yıl yapılacak olan Genel Seçimler düşünülecek olursa. Etkili adımlar atmak zorunda kalan Batılı hükümetler bankalara süresiz olarak bağlı kalmayı düşünmemekte, hatta bu durumdan karlı çıkabileceklerini bile düşünmektedirler. Ekonomik çarklar dönmeye başladıktan ve bankalar finansal açıdan toparlandıktan sonra hükümetler satın almış oldukları banka hisselerini kar ederek satmayı ümit etmektedirler.
Hükümetlerin bankaları satın alma seviyeleri de göz önünde bulundurulduğunda, banka hisseleri tarihi artışlar göstermekte ve bu hisselerin alımı için de çok büyük paralara ihtiyaç duyulmaktadır.
Fakat bu denli büyük bir yatırımın altından kalkabilecek para nerede? Büyük nakit zengini milletler, Orta Doğu ülkelerinde. Dolayısıyla, batının eski komünist rejimleri kurtararak batılı finansal kurumların kontrolü altına verdiği sistemin çarkları bu kez Orta Doğu’ya geçecek ve Hıristiyanlıkla ayrılmaz bir biçimde ilişkilendirilmiş olan kapitalizm, İslam dünyasının batılı finansal kuruluşları kontrol altına almasına aracı olacak.
Finansal ve kapital pazarlardaki son kargaşa dünya güç dengesini geri dönülemez bir biçimde değiştirmiştir. Para kraldır. Fakat artık parası olan Batı değildir. Başka yerlerden destek aramak zorundadırlar.