Küçücük bir ülkede yaşıyoruz. Nerede ise her kes birbirini tanıyor. Hele bir de siyasetçiyseniz, tanınmamanız imkansızdır. Sadece seçim dönemlerinde değil, yedi gün yirmi dört saat siyaset konuşma yeteneği vardır insanımızın. Nasıl konuşulmasın ki adeta ülkemizin bir tür sosyalleşme tercihidir siyaset. Çaylar, balolar, yemekler, kadın kolları, gençlik kolları, rakı geceleri, örgüt toplantıları, parti meclisleri derken trafik yoğunlaşır. Düğünler, açılışlar, özel davetler, toplantılar, etkinlikler, festivaller, eğitimler de sosyal siyasallaşmanın başka bir yönüdür. En küçük köylerdeki köy düğünlerinde dahi bir birkaç siyasi, birkaç çelenk görmek
mümkündür. Hatta bu düğün sahibi için bir tür perstijdir.
Aslında siyasetin iki yüzü vardır ülkemizde, biri alabildiğine takdir gören diğeri de sınırsız eleştirilen. Vatandaş daha seçim sürecinde kimi nasıl, neden, ve niye tercih edeceğini kendi kıstaslarına göre belirler.
Kimine göre akrabalık, kimine göre hemşehrilik, kimine göre de işbilirlik, tercihleri belirler. Köylerde yaşayanlar, en fazla her düğüne, cenazelere geliyor mu? Seçildikten sonra köye kaç kere geldi? diye bakar.
Siyasetçinin işi keşke bu kadar kolay olsa, bu ülkede iş yapanlar yada yapmaya çalışanlar, seçilemeyenler, bürokratlar, memurlar, idarecilerden dinleyin birde siyasetçiyi.
Tüm aksaklıkların tek günah keçisi siyasetçidir onlara göre. Vurun abalıya misali önüne gelene şikayet ederler, ülkeyi siyasetçiler satar, siyasetçi iş bilmez, siyasetçi rüşvet alır, partizanlık yapar, yalan söyler,önüne gelene anlatır, anlatır, 'siyasetçi her kötülüğün anasıdır.'
Atananlar, adeta seçilenleri eleştirmekten gizli bir haz alır, çoğu da kendilerini atayanların onlar olduğunu unutur. Bir de eğer orada hasbelkader dışarıdan birileri, hele de Türkiye’den gelenler varsa, ne kadar zehir zemberek söz varsa dökülür ortaya.
Bu ülkede her şey zor. Hele siyasetçi olmak hepsinden zor. Bu göreve talip olanlar, neye talip olduklarını iyi bilmek zorundadırlar. Kendileri seçilmemiş olsa, atanmak için her türlü torpili, kulisi, lobiyi, hatta tehdidi yapacak ise, atanmışların da onlar hakkında neler söyleyeceklerini bilmeli.
Sistemi sorgulamak, değiştirmek yerine olduğu gibi kabul eden nasılsa seçildik benden sonra kıyamet diyen siyasetçiler düğün düğün gezmekten başka da sorumluluklarının da olduğunu bilmeli.
Örgütlere karşı sorumluluk, lidere karşı sorumluluk, bürokratına karşı sorumluluk, sisteme, düzene karşı sorumluluk... Ama unutmayınız ki, vatandaşa karşı da sorumluluk da gerekir. Hem de partisine, görüşüne, ideolojisine, kültürüne, yaşam biçimine, inançlarına bakmadan, seçilmiş sorumluluğu ile, siyasetçi olmanın gerekleri yerine getirilmeli.
Hiç kimsenin hiç bir şey için mazereti olmamalı, atanmış da seçilmiş de elini taşın altına aynı oranda koyabilmeli, ucuz şikayetler, basit muhalefetler, laf dolandırmalar siyasetin sınırlarından içeri girmemeli, emsal teşkil etmemeli, zaten siyaset de hobi olsun diye yapılan bir iş değil.
Eğer dayanılmaz hafifliğinin farkında değilseniz ne seçilin ne de atanın...