3 Eylül 2001 tarihinde KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Rauf Denktaş’a gönderdiğim bir yazı ile dış politikamızda Rum-Yunan kanadından bir adım önde olma anlayışımı, emekli bir büyükelçi olarak, sahsımı da kapsayan bir özeleştiri çerçevesinde aşağıdaki paragraflarla dile getirmeye çalışmıştım.
“Kıbrıs’ta Barış Harekatından 27 yıl gibi uzun bir süre geçmesine rağmen, içte ve dışta ekonomik ve siyasal durumumuzu yeterince konsolide eden adımların atılmasında geç kalınmıştır. KKTC’nin kalkınmasına en büyük engeli teşkil eden hukuksuz ve insanlık dışı ekonomik ve siyasal ambargo’ya karşı kararlı ve başarılı mücadele veremediğimiz yetmiyormuş gibi bu önemli engeli nisbeten aşabilecek su, enerji, ulaşım, turizm ve tarım projelerini etkinlikle hayata geçirilmesini sağlayacak düzenlemelerde geç kalınmıştır. Anavatandan su getirme projesi çeyrek bir asır gecikme ile olsa bile derhal hayata geçirilmelidir. Ekonomik ve siyasal ambargoya karşı topyekün mücadele verilmeli, hatta bu husus toplumlararası görüşmelerin başlayabilmesinin önşartı olmalıdır. Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin Avrupa Birliğine tek taraflı ve hukuksuz üyeliğini bloke edecek siyasi girişimler başlatılmalı ve bu misyonu gerçekleştirecek 1957-58 ruhu yeniden vucut bulmalıdır. KKTC Halkına reva görülen insanlık dışı korsan muamelenin faturasını Dünya nın önüne koymakta geç kalmamalıyız. Bunca yıllık ambargolar ve insanlık dışı muameleler karşısında pasif kalmamızı tarih önünde savunmak mümkün değildir. Caydırıcı real politik strateji “cihad” çağrılarından uzak ancak ambargo gibi insanlık dışı, insanlık ayıbı politikalara karşı kredibilitesi yüksek barışçı etkinliklerle hedefe ulaşacaktır. Batı ülkeleri sokaklara taşan kararlı milli iradeyi gözardı edemiyecektir. Bu yönde oluşan ulusal iradeyi temsil eden KKTC Liderliği ise ambargoların kalkmasında ısrarlı olmada, dibe vurmuş ekonomik durumumuzun faturasını Rum-Yunan ve AB/ABD Kanadına çıkarabilmede, ayrı egemenlik ve Anavatan garantilerini sulandırmaya yönelik tertipleri gündemden çıkarmada önemli mesafeler alabilir. Siyasal eşiliğimizin uluslararası alanda tescil edilmesi ve GKRY’nin tek taraflı ve hukuksuz uluslararası iktisap ve kazanımlarına son verilmesi ulusal iradenin topyekün şahlanışı ve harekete geçmesi ile mümkün olacaktır.
Maraşı pazarlık marjı adı altında çürümeye terketmek, Kıbrıs’ta dünyaya ödenecek borcumuz varmış gbi davranmak, çözümsüzlükten adeta memnuniyet getirmek ve dış politikada sürekli siperlere çekilmek gibi görünümlerin isabetliliği yeniden gözden geçirilmelidir. Toplumlararsı görüşmelere katılmamızın en önemli hedefi Kıbrıs Türküne yapılmakta olan 30 yıllık zulum ve insanlık dışı baskılara son vermek ve yıllardır gasedilen siyasal haklarımızı Anavatan güvencesi altında uluslararası alanda tescil etmektir. Ne hazindir ki uluslararsı hukuk ve antlaşmaları ihlal eden saldırgan ve zulmeden kanadın, Rum-Yunan kanadının, uluslararası gündemde sürekli mazlum ve davacı olarak ortaya çıkmasına seyirci kalınmakta ve bu tarih garabetinin önüne bir türlü geçilememektedir. Dışişlerimizin uyanık bekçiliği uluslararası gündemelere yön verecek nitelikte tepki merkezli değil, etki merkezli olarak şekillenmelidir. Güçlü lobiler ve yüzlerce diplomat ve örgütlü, etkin bir diaspora ile dünyanın her yerinde ve her platformunda varlık gösteren Rum-Yunan kanadına kök söktürecek yapılanmayı ve örgütlenmeyi önemli ulusal hedefler arasında yıllar önce gerçekleştirmek yerine bir avuç dirayetli diplomatımızı dahi görevde tutacak yasal düzenlemeleri yapmayıp mevcudu bile israf etmek düşündürücüdür. Bilgili, inançlı, başarılı ve dürüst kadroların kolayca harcanması ve bir ülkenin en değerli varlığı olan yetişmiş insan gücünün genç yaşta emekliye zorlanması ehvenişer bulunmuş, genç kuşakların kariyer ümitlerinin dış ülkelere yönelmesine seyirci kalınmıştır. KKTC, iyi yetişmiş yeterli sayıda eleman ve sözcülerle dünya kamu oyunu yanına almayı bilmelidir. 1985-90 yıllarında KKTC’nin Londra Temsilciliğinde bir avuç diplomatımız bu anlayış içinde görev yapmış ve diplomatik ve siyasi bir destan yazarak “meşru Kıbrıs Devleti ve Hükümeti” statüsünün tüm avantajlarına rağmen, Londra gibi bir Dünya merkezinde siyasal ve diplomatik zemin kazanma yarışında, Rum-Yunan kanadını geride bırakmıştır.
Bugünkü KKTC Yönetimi, geçmişin iç siyasi hesaplaşmalarının yarattığı kayıblardan ders çıkararak yetişmiş insangücünden yeniden yararlanma erdemine başvurmalıdır. Mevzuat duvarları ile tıkanan, etkinliği önemli ölçüde erozyona uğrayan devlet mekanizması yeniden yapılanmalı, yurt içinde ve yurt dışında iyi yetişmiş pırıl pırıl insanımızla Kıbrıs Türkünüm tüm güzelliklerini Dünyaya taşıyacak beyin ve gönüller kucaklanmalıdır. Gerek Anavatanda gerekse Avrupa/Avustralya/ABD-Kanada gibi ülkelerde temayüz etmiş başarılı yüzlerce vatandaşımızdan yararlanmak ve onların etki alanlarını gözardı etmemek uluslararası etkinliğimiz açısından son derece önemlidir.”
Hiç bir ard niyet taşımayan bu samimi görüş ve özeleştirilerimi, Sayın Denktaş, 7 Eylül 2001 tarihli nazik yanıtları ile “değerli ve büyük ölçüde katıldığı görüşler” olarak tanımlamış ve teşekkür etmiştir. Sözkonusu görüşlerin bu günkü konjönktür ışığında daha bir önem ve ivedilik kazandığı inancındayım.